Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
SİLSİLE-İ SÂDÂT - Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî (Kuddise Sırruh) -49- - Ömer Öngüt
Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî (Kuddise Sırruh) -49-
SİLSİLE-İ SÂDÂT
Dizi Yazı - Silsile-i Sâdat
1 Nisan 2002

 

Silsile-i Sâdât -33-

ŞEYH MUHAMMED ES’AD ERBİLÎ
(Kuddise Sırruh) -49-

 

Onbirinci Fasıl

RÂBITA HAKKINDADIR

Tarikat-ı aliyye-i Nakşibendiyye’nin Sıddık-ı Ekber Hazretleri’nden şimdiye kadar yetiştirmiş olduğu yüzbinlerce evliyaullahın varlığı, bu tarikatın hak ve hakikat olduğuna açık bir delil ve bürhan iken, râbıta hakkında duyduğum bazı şüphelerin def’u izalesine vesile olmak üzre hatırıma gelen aklî ve naklî delillerin bir kısmını beyan eyledim.

Allah Teâlâ Kur’an-ı Hakim’inde buyurur ki:

“Ey iman edenler! Allah’dan korkunuz ve sâdıklarla beraber olunuz.” (Tevbe: 119)

“Sadıklar”dan murad “Mürşidler” olduğu “Bahru’l-Hakâyık” tefsirinde beyan edilmiştir.

Allah-u Zül-Celal Hazretleri bütün ehl-i imanı bu Âyet-i kerime ile memur ve mükellef buyurmuş, Şeriat-ı mutahhara ve Tarikat-ı münevvere’nin şehâdetiyle sadık bir kul ve Peygamberler’e vâris olmaya lâyık olan bir zât-ı muhteremin maiyyetinde bulunmalarını emretmiş, vâcip kılmıştır.

Bedeni hastalıkların tedavisi için, işinin ehli, sahasında maharet sahibi bir hekime müracaatı emir buyurmuş olan Nebiyy-i Zişan Efendimiz Hazretleri, mânevî hastalıklardan da kurtulmak için bir mânevî doktora, bir âlim-i rabbaniye, yani kendisini olanca gücüyle Allah’a vermiş bir veli kuluna müracaatı dini bir vecibe saymıştır.

Şunu da ifade edelim ki; Hakk Celle ve Alâ Hazretleri, kulun güç yetiremeyeceği şeyi teklif etmeyeceğini bildirmiş olduğu halde, bütün müminlere sâdıklarla beraber olmayı emretmiştir. Bu emriyle her zaman, her devirde sâdık ve sâlih kullarının bulunacağını ve diğer kullarına da tanıtacağını bize bildirmiş olmaktadır.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:

“Her asırda ümmetim içinde sâbikûn vardır. Bunlara “Büdelâ” ve “Sıddîkûn” adı verilir.

Cenâb-ı Hakk’ın inayeti ve merhameti onlara o kadar boldur ki sizler de o sayede yer içersiniz. Ehl-i arza gelmesi tasavvur olunan belâ ve musibetler onların hürmetine def edilip, üzerlerinden kaldırılır.” buyurmuşlardır. (Nevâdirü’l-Usûl)

Maddî ihtiyaçlarını gidermek için zenginlerden isteyen fakirlere şirk etti denilmemesi; İskender-i Zülkarneyn Hazretleri’nin:

“Bana kuvvetle yardım ediniz.” (Kehf: 95)

Âyet-i Kerime’siyle ispat edilmiş bulunan, Allah’tan başkasından yardım istemesi akla uygun görülüyor, Hâlik-ı Azîm’e secde niyetiyle Beyt-i şerif’in duvarlarına karşı yere kapanmaya itiraz olunmuyor, esbâba tevessül kabul olunuyor da bunlardan daha ziyade mühim olan ruhi gıda ve ilâhi feyizleri istemek için evliyânın vasıta kabul edilmesi neden câiz görülmesin?

Allah Tebareke ve Teâlâ Kur’an-ı Hakîm’inde:

“İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız.” buyurmaktadır. (Mâide: 2)

Peygamber -sallallahu alleyhi ve sellem- Efendimiz de Hadis-i şerif’lerinde:

“Her bir sanatı öğrenmek için ehlinden ve erbâbından yardım isteyiniz.” buyurmuşlardır.

İmam Şârânî Hazretleri “Nefahatü’l-Kuds” kitabında zikir âdâbını tarif ederken “Râbıta”yı, yani şeyhin şahsını tahayyül etmenin lüzumunu âdâb-ı zikirden saymışlardır.

Allâme Seyyid Şerif Cürcânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Şerh-i Mevâkıf” adlı eserinin sonunda evliyânın sureten zuhurunun mümkün olabileceğini ve müridin bu suretle feyiz alabileceğini hülâseten zikretmişlerdir.

Şeyh Tâcü’d-din Osmânî -kuddise sırruh- Hazretleri de “Tâciye” adlı kitabında Cenâb-ı Hakk’a vâsıl olmanın yollarını anlatırken, bir kâmil şeyhe rabt-ı kalb etmeyi üçüncüsü olarak göstermişlerdir.

Abdülganiy-i Nablûsî Hazretleri “Tâciye” kitabına yapmış olduğu şerhlerinde bu mevzuyu aynen te’yid buyurmuşlardır.

Gavs-ı Âzam ve İmam-ı Efham Abdülkadir Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri’nden naklen; Tarikat-ı aliyye’ye sülûk edenlerin evliya-i kiram ile râbıta-i kalbiyye’de bulunmalarının lâzım geleceğini İmam Sühreverdî “Avârif” adlı kitabında beyan etmiş ve bu râbıta sayesinde evliyaullah hazeratının füyuzâtından istifade etmelerinin mümkün olacağını ifade etmişlerdir.

İmam-ı Gazâlî ve İmam-ı Suyûtî Hazretleri ile Mâlikî imamlarından Şeyh Halil, Ebu’l Abbas el-Mürsî, İbn-i Ata, Necmeddin Kübrâ ve diğerleri evliyâullahın müridleri nazarında türlü türlü suretlerde görülmelerinin muhal olmadığını söylemişlerdir.

Râbıta esas itibarıyle Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e olmakla birlikte, ona tâbi olan evliyaullaha ve kâmil bir şeyhe yapılmasının câiz olduğunda da hiç şüphe yoktur. Zira onlar, Fahr-i Kâinat Efendimiz’in vârisleridir ki bizler kendilerine muhabbet besleyip ihtiram etmekle emrolunduk. Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-e getirdiğimiz salât-ü selâmda ehl-i beyt’in zikredilmesi nasıl câiz oluyorsa; Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-e tebean evliyaullaha “Râbıta” da öylece câizdir.

Râbıta; ehl-i şeriat, ehl-i tarikat ve erbab-ı kulûb katında matluba ulaştırıcı bir vasıtadır. Allah ve Resul’üne iman eden, ehl-i sünnet vel-cemaat itikadına sahip olan bir kimse bunu inkâr edemez. Bunu ancak bunun keyfiyetini bilmeyen ve hakikatine muttali olmayan, tarik-ı Hakk’dan çıkarak, inkâr çukuruna düşenler inkâr eder.

Nitekim mutezileden olan Zemahşerî: “Eğer Rabb’ının bürhanını görmeseydi.” âyetindeki “Bürhan” kelimesinin tefsirinde şunları söylemiştir:

“Yakup Aleyhisselâm’ın ruhaniyetinin o anda parmaklarını ısırır halde Yusuf’a görünerek: ‘O kadından ve o işten sakın!’ demesi sarîh bir hakikattir.”

Muhakkık, Allame, Seyyid Şerif Cürcânî “Şerhu’l-Mevâkıf” kitabının son taraflarında ve “Şerhul-Metâli” eserine yapmış olduğu haşiyesinin baş taraflarında: “Müridin evliyaullahın suretini tahayyül ve tasavvur ederek ondan feyiz alabileceğini, hatta bunun vefatlarından sonra da olabileceğini sarahaten beyan etmiştir.”

Âlim, Allâme Abdurrahman el-Fâzıl, el-Hami -kuddise sırruh- Hazretleri “Rubâiyyât” ve “Nefahat” şerhlerinde ve “Teveccüh-i Hâcegân” risâlesinde bu meseleyi aynı şekilde açık açık izah etmişlerdir.

“Er-Risâle fi’t-tarikatın Nakşibendiyye” şârihi âlim, allâme Muhammed bin Said el-Hâdimî diyor ki:

“Zikreden kimsenin kalbine, zikr esnasında bir tefrika, bir vesvese yahut kabz hali arız olup gelirse; soğuk veya sıcak su ile gusletsin. Yahut abdest alıp halvette hâcet namazı kılsın. Duâdan sonra tekrar zikir için bir abdest daha alsın. Eğer vesvese geçmez devam ederse, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in suretini, yani ruhaniyyetini tahayyül etsin. Çünki onun ruhâniyyeti de cismâniyyeti gibi avn-ü inayet menbaı, hidayet ve irşad matlaıdır. Yani hidayet güneşinin doğduğu yerdir. Yahud da şeyhinin, feyz almada ve yardımda Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in halifesi, halkın terbiyesi ve onları Hakk’a irşadında; Aleyhisselatü vesselâm Efendimiz’in nâibi olduğuna kesin inanmak şartıyle, ruhaniyyetiyle beraber şeyhinin sûretini tahayyül etsin.”

Aynı mutalâada bulunanlardan “El-Eşbah” şârihi imam allâme el-Hamevî “Nefahatül Kurb” kitabında beyan eder ki:

“Evliyaullah ruhâniyyetlerinin cismâniyyetlerine galip olması sebebiyle birçok suretlerde görünürler. Onların tasarruf ve kerametleri hayatlarında ve mematlarından sonra da devam eder.”


  Önceki Sonraki