İmam Ali -radiyallahu anh-e zikir meclisleri ve onların fazileti soruldu. O da bu hususu teşvik etti ve şöyle dedi:
“İnsanların bir araya gelip topluca Allah’ı zikretmelerinden ve Allah’ın üzerlerindeki nimetlerini ortaya dökmelerinden daha faziletli hangi şey olabilir?
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ashâbı da halka halka toplanırlardı da Allah’ı zikrederlerdi. Bir defasında Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz onların bu hallerini ve seyr-ü sülûklerini gördü de o kadar hoşuna gitti ki, onları Allah’ın Refîk-i âlâ’da andığını ve onların ehl-i kerem olduğunu ve affa uğradıklarını, (nefisleriyle yaptıkları bu cihadlarının) neticesinde ganimetlerinin cennet ve cemâlullah olduğunu buyurduğuna Allah’ı şâhit gösterdi. Hakk Teâlâ meleklere karşı bu seçkin kulları ile övünür ve katında bulunanlara onlardan bahseder. Onların halkaları, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tarafından ‘Riyâz’ül-cennet = Cennet bahçeleri’ olarak isimlendirilmiştir. Onlar zikir meclislerinde iken melekler üzerlerine kanatlarını gererek aralarına girer, ilâhî rahmet onları bürür, üzerlerine sekine iner, kötülükleri iyiliklere dönüştürülür.
Onlar öyle bir cemaattir ki, onlarla beraber oturan kat’iyyen bedbaht olmaz.
Kıyamet gününde onların yüzlerinin aklığı, bakanların gözlerini kamaştırır. Peygamberler ve şehitler dahi makamlarının yüceliğini, Azîz ve Celîl olan Hakk Teâlâ’ya yakınlıklarını görünce onlara imrenirler.”
Zikir, hatim ve halka’ya gelince; bunlar Hakk Teâlâ’nın şu kavl-i şerifi ile meşru ve sünnettirler:
“Sırf O’nun cemâlini dileyerek sabah akşam Rabb’lerine yalvaranlarla birlikte bulun ve sabret!” (Kehf: 28)
Ebu Dâvud, Beyhakî ve diğer muhaddisler, Ebu Said’il-Hudrî -radiyallahu anh-den rivayet ediyorlar.
Ebu Said -radiyallahu anh- der ki:
“Muhâcirlerin zayıflarından bir cemaat arasında bulunuyordum, oturmuştuk. İçimizden bir kimse de bize Kur’an ukuyordu. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- gelmiş de bizim haberimiz olmamış. Biz bir baktık ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımızda. O’nu görünce Kur’an okuyan sükût etti. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- selâm verdi ve: ‘Ne yapıyordunuz?’ diye sordu. ‘Allah’ın Kitab’ını dinliyorduk.’ dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdular:
‘Hamd olsun o Allah’a ki, ümmetimden nefsimi kendileriyle bir arada tutmak suretiyle sabra memur olduğum bir zümre peyda etmiş. Yani fakirler zümresini Zât-ı akdes’ine o denli yaklaştırmış ki, sonunda onlarla birlikte olmam yolunda yukarıda zikredilen âyeti emretti.”
Ravi diyor ki: “Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisi de sanki bizim içimizden birisi imiş gibi meclisimizde Rabb’inin huzurunda tevazu ve bizim yaptığımız şeye rağbet ederek oturdu. Ve sonra mübarek eliyle işaret ederek:
“Halka yaparak oturun” buyurdu. Onlar da Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda halka yaparak oturdular.”
Bu mes’ele hakkında eimme-i Hanefiyye’den cevab ne vecihledir?
Cami ve mescitlerde, riyâ ve süm’a korkusu olmadığı halde namaz kılanların, uyuyanların incinmelerine sebep olunmadığı takdirde, müslümanların cemaat halinde cehrî zikir yapmaları şer’an câiz ve mendup olur mu?
Cevap: Allahu âlem câizdir ve en faziletli ibadetlerdendir. İbn-i Âbidin bu mevzuda şöyle demiştir:
“Mescitler, farz ve nafile namazları kılmak, zikir yapmak ve ilim öğrenmek için bina edilmiştir.” (Dürr-i Muhtar, Kitâbü’l-cenâiz)
Hamevî Hâşiyesinde İmam Şârânî’nin şöyle dediği nakledilir:
“Mescit ve benzeri yerlerde cemaatle zikrin müstehap olduğunda bütün halef ve selef (önceki ve sonraki) âlimler ittifak etmişlerdir. Ancak zikir yapılırken namaz kılanların Kur’an okuyanların zihinlerinin karıştırılmaması ve mescidde uyuyanların rahatsız edilmemesi lâzımdır.” (İbn-i Âbidin, Reddü’l-muhtar aled-dürri’l-muhtar. Kitabü’s-salât’ın Mescidlerin hükümleri bahsi, Sh. 618)