Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KISAS-I ENBİYA Aleyhimüsselâm - Hazret-i Üzeyir Aleyhisselâm - Ömer Öngüt
Hazret-i Üzeyir Aleyhisselâm
KISAS-I ENBİYA Aleyhimüsselâm
Dizi Yazı - Kısas-ı Enbiya
1 Mart 2002

 

KISAS-I ENBİYA Aleyhimüsselâm

Hazret-i Üzeyir Aleyhisselâm

 

Yüz Yıl Ölü Bırakılıp Diriltilen Peygamber:

Üzeyir Aleyhisselâm İsrailoğulları peygamberlerinden bir peygamber olup, ism-i şerif’leri Kuran-ı kerim’de sadece Tevbe sûresi’nin 30. Âyet-i kerime’sinde geçmektedir. Bakara sure-i şerif’inde ise bir menkıbesine işaret edilmiştir.

O dönemde İsrailoğulları’nın bir kısmı baştan başa katliama maruz bırakılmış, bir kısmı Şam’da iskân olunmuş, bir kısmı ise esir edilip götürülmüşlerdi. Üzeyir Aleyhisselâm da bu esirler arasında iken daha sonra kurtulmuş, kendisine peygamberlik verildikten sonra ise vefat edinceye kadar kavminin ıslahı ile meşgul olmuştur.

Nübüvveti ile insanlara Hakk şâhidi olması, hakiki ve mutlak bilginin şuhudi olarak zevkine ermesi için, Allah-u Teâlâ ona yeniden dirilmenin keyfiyetini fiili olarak göstermiştir.

Şöyle ki:

Üzeyir Aleyhisselâm azığını almış, eşeğine binmiş giderken bir kasaba yıkıntısına uğramıştır.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Veya çatıları çöküp altı üstüne gelmiş ıssız bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mi?” (Bakara: 259)

O bayındır binaların tavanları çöküp inmiş, altındaki duvarlar onların üzerine yıkılmıştı. Bağlarına bahçelerine rağmen, harap olmuş, enkaz haline gelmiş, orada oturanlardan kimse kalmamıştı.

Virâne kasabayı uzaktan seyreden ve orada konaklayan Üzeyir Aleyhisselâm; Allah-u Teâlâ’nın o yeri bir daha nasıl mâmur hale getireceği, bu şekilde ölenlerin nasıl dirileceği hususunda düşünceye daldı ve bu tefekkür hâlâtı içinde:

“Allah bunu bu ölümünden sonra nasıl diriltecek?” dedi. (Bakara: 259)

Böyle bir düşünce böyle bir sual, bir peygamberin tekrar diriliş hakkında şüpheye düştüğü mânâsına gelmez. Ancak diğer Enbiyâ-i izam gibi, hakikati kendi gözü ile görmek istemesi, kalbinin mutmain olması arzusundan doğmuştur.

O anda uykusu geldi ve yattı. Uykuda iken ruhu kabzolundu. Allah-u Teâlâ ona bazı hakikatleri aynel-yakîn göstermek için bir asır sürecek bir ölümle karşılaştırdı.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Bunun üzerine Allah onu yüz sene ölü bıraktı, sonra diriltti.” (Bakara: 259)

Onu bu muvakkat ölümünden sonra geçen yüz yıl içinde İsrailoğulları zamanla oraya tekrar döndüler. O belde yeniden imar edildi. Üzeyir Aleyhisselâm’ın bu değişmelerden hiç haberi olmadı. Allah-u Teâlâ ona hayat namına hiçbir şey tattırmadı. Bir uykuya dalmış, o uykusunda öylece kalmıştı. Yüz yıl o halde kaldığı halde Allah-u Teâlâ cesedini hiç kimseye göstermedi.

Yüz sene ölüm uykusunda kaldıktan sonra tekrar kendisine hayat verildi. Allah-u Teâlâ o belde gibi, öldükten sonra onu evvelki gibi akıllı, anlayışlı ve kabiliyetli bir ruh ile yeniden diriltti. Bir asır boyunca kaldığı bu derin ölüm uykusundan uyanıp doğrulduğunda Allah-u Teâlâ:

“Ne kadar kaldın?” diye sordu. (Bakara: 259)

Günün başında ölmüş bulunan Üzeyir Aleyhisselâm bir asır sonra günün sonuna doğru dirilmişti. Güneşin hâlâ durduğunu görünce, aynı günün güneşi olduğunu tahmin ederek, uykudan uyanırcasına:

“Bir gün, ya da bir günün birazı kadar kaldım.” dedi. (Bakara: 259)

O halde kaldığının farkına bile varmamıştı. Kendisini uyumuş da uyanmış gibi hissediyordu.

Allah-u Teâlâ bu samimi itirafı üzerine ona:

“Hayır! Yüz sene kaldın.” buyurdu. (Bakara: 259)

Beraberinde taşıdığı yiyecek ve içecekleri emr-i ilâhî ile hiç bozulmamış, hep eskisi gibi taptaze duruyordu. Eşeği ise çürümüş, sadece kemikleri kalmıştı.

Üzeyir Aleyhisselâm’ın “Eğer yüz sene ölü olarak kalmış olsaydım, etlerim çürür kemiklerim dağılırdı” şeklinde gönlüne herhangi bir duygu gelmemesi için de şöyle buyurdu:

“Yiyeceğine ve içeceğine bak! Henüz bozulmamış!” (Bakara: 259)

Yiyeceğine içeceğine bakınca gerçekten öyle olduğunu gördü.

Allah-u Teâlâ devamla:

“Hele eşeğine bak!” buyurdu. (Bakara: 259)

Üzeyir Aleyhisselâm bir de ne görsün! Eşeğinin kemikleri sağında ve solunda dağılmış... Onları görünce durumu anladı.

İsteği üzerine Allah-u Teâlâ ona ölüyü nasıl dirilttiğine dair bir beyanda bulunmamakla beraber, bir ölünün nasıl dirileceğini canlı olarak gözler ve duyular önünde bizzat müşahede ettiriyordu. İşitmenin gözle görmek gibi olamayacağı şüphesizdir.

Allah-u Teâlâ Üzeyir Aleyhisselâm vasıtası ile “İmâte” ve “İhyâ” kudretini bütün beşeriyete göstermeyi murad etmişti.

Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Seni insanlar için kudretimize bir işaret kılalım diye (yüz sene ölü olarak tuttuk, sonra tekrar dirilttik.)” (Bakara: 259)

Yüz yıldan beri ölü olan bir kimsenin dirilmesi hadisesi apaçık bir mucizedir. Gerek o asırda gerekse sonraki asırlarda yaşayan insanlara ahireti ve yeniden dirilmenin sırlarını anlatmaktadır.

Öldükten sonra dirilmeyi inkâr ve keyfiyetinde tereddüt edenler çoğunlukta olduğu için; Allah-u Teâlâ bu olağanüstü hadise ile hem haşrın imkanını, hem de keyfiyetini o zamanda bulunan halka gösterip ispat ettiği gibi, gelecek nesillere de ders ve ibret kılmıştır.

Bu mucize, kalbine şüphe ârız olmuş bir müminin bu şüpheden ancak Allah-u Teâlâ’nın lütuf hidayeti ile kurtulabileceğinin bir delilidir.

Üzeyir Aleyhisselâm’a Allah-u Teâlâ devamla şöyle buyurdu:

“Kemiklere bak! Nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz.” (Bakara: 259)

Öldükten sonra çürüyen, sadece bir yığın halinde kemikleri kalan bir hayvanı “Ol!” emriyle nasıl dirilttiğini ona çıplak gözle göstererek gönlünü itminana kavuşturdu.

Üzeyir Aleyhisselâm Allah-u Teâlâ’nın bu yüce kudretini görünce umut dolu bir teslimiyet gösterdi ve bütün varlığı ile O’na yöneldi.

Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:

“Bu işler ona açıkça belli olunca “Biliyorum, Allah her şeye kâdirdir’ dedi.” (Bakara: 259)

Dağılmış, ufalanmış kemikleri bir araya getirerek, sonra da üzerlerini etle kaplamak; o kemikleri yoktan vâretmekten daha güç değildir.

Nitekim Allah-u Teâlâ “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyen bir müşriğe karşı Âyet-i kerime’sinde şu cevabı vermiştir:

“De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek? Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.” (Yâsin: 79)

Öldükten sonra dirilmenin misalleri âlemde ne kadar çoktur. Kurumuş otlar ilkbaharda nasıl canlanıyor? Kış uykusuna yatan bazı hayvanlar yaz gelince nasıl hareketleniyor?

 

Sevgide İfrat:

İsrailoğulları zamanla Tevrat’la amel etmeyi terketmişler, peygamberlerini öldürmeye dahi cüret etmişlerdi. Tevrat’ı bilen kalmamış, kimi ahirete intikal etmiş, kimi de öldürülmüştü. Tevrat bir çok tahrifata uğramıştı.

Üzeyir Aleyhisselâm bu duruma çok üzülüyordu. Allah-u Teâlâ Tevrat’ı yenilesin ve bu kendileri için bir mucize olsun diye Üzeyir Aleyhisselâm’a bu vazifeyi verdi. Yeniden hayat bulduktan sonra bir müddet daha yaşadı, bir lütf-u ilâhî olarak onlara Tevrat’ı okuyup yazdırdı. “İşte Tevrat budur!” buyurdu.

İsrailoğulları haram ve helâlleri yeniden öğrenmiş oldular. Bu hizmetinden dolayı Üzeyir Aleyhisselâm’a da hiç kimseye göstermedikleri sevgiyi ve hayranlığı gösterdiler. O da onları doğru yola iletti, hallerini düzeltti.

Vefatından sonra bir müddet hidayet üzerinde bulunmuşlarsa da zamanla sapıttılar ve yanlış inanışlara saptılar. Üzeyir Aleyhisselâm’a uluhiyet isnad edecek kadar ileri gittiler. “Üzeyir Allah’ın oğlu olmasaydı Tevrat kaybolup gidecekti.” dediler.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Yahudiler ‘Üzeyir Allah’ın oğludur.’ dediler.” (Tevbe: 30)

Bu sapıklıkları ile Hıristiyanların “Mesih Allah’ın oğludur.” sözüne bir kapı açmış oldular.

Kur’an-ı kerim bütün bu iddiaları kökünden reddedip, bunun şirk olduğunu, bunu böyle söyleyenlerin müşrik olduğunu beşeriyete ilân etmiştir:

“Oysa kendilerine bir olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmişti. O’ndan başka ilâh yoktur. Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” (Tevbe: 31)


  Önceki Sonraki