Türkiye Avrupa Birliği’ne girmek için can atarken Türk düşmanı çevreler, ülkeler, kurum ve kuruluşlar sinsi oyunlarını oynamaya devam etmektedirler. Başta Yunanistan olmak üzere değişik ülkeler ülkemiz üzerinde faaliyetlerini çeşitli yollardan sürdürüyorlar. Yunanistan oldum olası dış ve iç politikasını Türk düşmanlığı temeli üzerine kurmuştur. Sıkıştığı anda bu kartı oynamaktan geri durmamaktadır.
Yunanistan’ın Türkiye içinde en önemli besin kaynağı, faaliyetlerini dünya çapında sürdüren Fener Patrikhanesi ve onun başındaki partriktir. Her ne kadar çalışmalarına(!) insanî, dinî, kültürel dayanaklar gösterse bile, olmadık işlere tevessül etmekte, boyunu aşan oyunlar sergilemektedir. Böylesi çabalar içerde değişik kesimlerden rağbet görmekte, dışarda ise yüksek oranda tasdik edilmektedir. Bizzat Patrik Bartholomeos Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından onuruna verilen yemekte: “Yeni Roma Patriği” olarak takdim edilmiştir. Teşkilat tarafından “Kongre Altın Madalyası” takdim edilmiştir. Fener Patrikhanesi “Ana Kilise”, “Diğer Ortodoks kiliseleri de onun yardımcı kiliseleri” diye adlandırılmıştır.
Türkiye, Patriğin dışardaki çabalarını yakın takibe alması ve hakkında soruşturma başlatması gerekirken işi geçiştirmektedir. Yarın eğer olayın üstüne gidilmezse vahim neticeler doğuracağı kesindir. Asıl işi papazlık olan Patrik başta ABD olmak üzere batının her ülkesinden destek almaktadır. Bu ülkelerin dostumuz(!) olduğu iddia edilmektedir. Bizzat batının destek ve himayesiyle Fener patrikliği Bizans İmparatorluğu döneminde dahi elde edemediği Ekümeniklik sıfatını kazanmaktadır. Türkiye’yi ürkütmemeye özen göstererek çevreden, bilimden, eğitimden, adaletten bahsedildiği iddia edilen toplantılar, seminerler, konferanslar düzenlemekte, broşürler yayınlamaktadırlar. Görkemli devlet törenleriyle karşılanmakta, kral muamelesi görmekte, din adamları yerine daima siyasilerle sarmaş dolaş olmakta, ülkemize karşı diplomatik dolaplar çevirmektedir. Bütün bunlarla ilgili olarak basına çok az haber yansımaktadır ki sebebi ülke menfaatlerine yabancı ekalliyet zihniyetine sahip gazeteler ve onların besleme patronlarıdır.
Bizzat Bartholomeos; “Kendi din adamlarımızı eğitme hakkından mahrumuz.” diye demeçler vermekte, papaz yetiştiriciliği için Yunanistan kaynağını kullanmanın yollarını açmak istemektedir. Yeni Dünya düzeni patronu olarak görülen ABD yarım asırdır Patrikhaneye ilgi göstermektedir. Lozan Anlaşmalarına aykırı olarak yapılanmalara gidilmiş olup ABD vatandaşı papaz Athinogoras patrik olarak Başkan Truman’ın özel uçağı ile İstanbul’a gönderilip Patrikhanede göreve başlamıştır. Yakovas adındaki hain papazın Kuzey Amerika’da çevirdiği dolaplar hafızalardan silinmedi. Lozan anlaşması herhaliyle kilise tarafından çiğnenmektedir.
Bu anlaşmaya göre;
“Yeni kiliseler yapılamaz, tamir edilemez, yeni mülkler edinemez, patrik dini işlerin dışında başka şeylerle meşgul olamaz, Türk vatandaşları arasından seçilir.”
Bütün bunlara rağmen Patrikhane restore edilmiştir. Yeni binalar inşa edilmiştir.Patrikhane etrafında satın alınan mülkler rum vakıflarına, onlar aracılığı ile Patrikhaneye bağışlanmış, böylece Lozan, anlaşmalara aykırı olarak delinmiştir. İstanbul içinde Bizansı ihya etmek için ne gerekiyorsa yapılmaktadır.
Rusya ve ABD arasında Ortodoks hıristiyanlığın kullanılması için kiliseler vasıtasıyla bir rekabetin varlığı bilinmektedir. Esasında kiliseler hegomonik baskılar için iyi birer vasıta durumundadırlar. Hatırlanacağı üzere Rusya içişlerimize karışmak için Moskova kilisesi vasıtasıyla ortodoksluğun hamisi rolünü üstlenmiş, başta Ermeniler olmak üzere Yunan, Sırp, Bulgar, Romenler gibi milletleri aleyhimize daima kışkırtmışlar ve neticede başımıza büyük işler açmışlardır.
ABD, tek merkezli dünya motifi için ortodoks nüfustan kilise yoluyla yararlanmak, nüfuz alanını genişletmek, ülkeler ve bilhassa ülkemiz üzerinde baskısını artırmak istemektedir. Patrik ise işi icabı Batıya elinden gelen yardımı yapmaktadır. Rum kilisesi olan Fener kilisesi için Ekümeniklik yetkisi tanınırsa ortodoksların kontrolü Rusların elinden alınacak ve ABD’nin eline geçecektir. Bilindiği gibi 1930 yılına kadar Fener rum patriğinin resmi sıfatı “Başpapaz”dı. Bu yılda patrik ünvanı kullanılmaya başlandı ve günümüze kadar geldi.
Patrikhane kendisine Vatikan statüsü verdirmek için çalışmaktadır. Patrikhane ve bağlı kiliseler ve onlarda icra-i faaliyette bulunan papazlar öncelikle Türkiye devletinin kanunlarına bağlıdırlar. İşte bundan kurtulmanın peşindedirler. Patrikhaneye “Ekümeniklik” sıfatı verildiği anda Türkiye Patrikhaneyi kontrol edebilmek keyfiyetinden uzaklaşacaktır. İstanbul üzerinde BM, UNESCO, Dünya Kiliseler Birliği gibi kuruluşların şehir planlaması çalışmalarının arkasındaki gizli niyetlerin herkes farkına varamamaktadır. İstanbul’un kurtarılması gibi projelerin işlevsellik kazanmalarını istemektedirler. Yani bizden fazla İstanbul’u düşünmektedirler(!). PKK terör örgütünün siyasallaşması çalışmalarına en yoğun desteği Yunanistan başta olmak üzere Avrupa ülkeleri destek vermektedirler. Hatta bu örgütün bürolar açtığını duymaktayız. Bu ülkelerin Patrikhaneye ateşeliklerini, büyükelçiliklerini açmak ve atamak için yardım etmediğini kim söyleyebilir?
Patrik, çizdiği rotayı takip edebilmek ve çalışmalarına hukuki ve kanuni zemin hazırlamak ve planlarını maskelemek için, Türk kamuoyunu saptırmak ve yanıltmak maksadıyla değişik yollar denemektedir. İnsan hakları, bilim, çevre, din vs. gibi kılıflarla toplantılar tertip etmektedir. Bu toplantılar için de tesbit edilen yerlerin itina ile seçildiği görülmektedir. Trabzon gibi. Karadeniz’i kurtarma, bilim çevre konferansı adıyla Venizelos adlı geminin Karadeniz’de ne işi vardı?Karadeniz’de bir Pontus hülyası, akla gelen ilk şeydir. Yunanistan milli ülküsünün bir parçasını Pontus Rum devleti işgal etmektedir.
“Karadeniz Yunanlılar için, Anadolu’da yeniden doğuşun sebebi ve başlangıç noktası olabilir miydi? İşte onun için Türk devleti ve fertleri de bu konuda son derece şuurlu davranmalıdır. En ufak müsamaha, lakayıt bir tavır giderilemeyecek zararların başlangıcı olabilir ve hiçbir şekilde hoşgörülemez. Bunlar Karadeniz’de kırılmalıdır, ümitleri söndürrülmelidir. Karadenizde kırılacak ümitler İstanbul’u, Trakya’yı, Ege Adaları ve Kıbrıs’ı kurtaracak; Yunanlının Mora’ya sığınmasını, Mora ile yetinmesini öğrenmesini sağlayacaktır...” (Hüseyin Mümtaz. Elen Irkının Kâbusu; Karadeniz sh: 33)
Bosna-Hersek’te Hıristiyan-haçlı sürüleri müslümanların kanlarını oluk oluk akıtırlarken, çocukların ırzlarına geçilirken, etleri kızartılıp annelerine yedirtilirken İstanbul’da patkikanenin önderliğinde “Dünya Barışına Katkı Toplantısı” düzenlenmekteydi. Kimi, hangi gerekçelerle kandırabilecekler?Yüzsüzlüğün, iki yüzlülüğün ve ihânetin bu derecesi ne ile izah edilebilir?
Din, bilim, çevre sempozyumu Eylül 1997’de Trabzon’da halkın büyük tepkisine rağmen devlet erkanının araya girmesiyle yapılmış, yasak olmasına rağmen bir kilisede ayinli merasimle son bulmuş, ama bölge halkı bir iyi ders vermeyi de unutmamıştır. Bu organizasyona desteği verenler ise Türkiye’nin imdat istediği kişi ve kuruluşlardır.Kimler yok ki; ABD başkan yardımcısı, maliye bakanı, çevre bakanı, dünya bankası, BM Teşkilatı, Yunanistan Ticaret bankası. Rusya’nın bu toplantıya temsilci göndermemesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Venizelos adındaki katılımcıları taşıyan gemi Odessa’ya gittiği halde, Rusya patriği Aleksi 2 orada bulunmasına rağmen karşılamamıştır. Patrik konuşmasında açıkça amaçlarının “Ortodoks birliğinin sağlanması” olduğunu ifade etmiştir.
Türkiye devletini yıkıp, çökertmek ve tamamen ortadan kaldırmak için içten ve dıştan pek çok ihanet projeleri bulunmaktadır. Onlara yardım edecek kişiler ve kurumlar da bulunmaktadır. Türk milleti asırlardır dünyanın eşini görmediği haklar, hürriyetler ve adaletiyle üzerinde hakimiyet kurduğu milletlerin günümüze kadar en küçük bir rahatsızlığa uğramadan, sıkıntıya düşmeden gelmelerine sebep olmasına rağmen ihanet içine düşürülmüş, parçalanmış ve neticede bugünkü durumuna düşmüştür. Bunda Rusya, Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya gibi devletlerin rolü büyüktür. Aynı zamanda bu devletlerin himayesiyle faaliyette bulunan misyonerler, içimizden bazılarıyla ihanette işbirliği yapmışlar, birlikte hareket etmişlerdir.
Fener Rum Patrikhanesi Heybeliada Ruhban Okulu’nu yeniden açtırmak için çabalamaktadır. Bilindiği gibi Ruhban okulu 1971 yılında Özel Üniversiteleri kapatan kanunun yürürlüğe girmesiyle kapanmıştı. Özel üniversitelerin devlet denetiminde olmak kaydıyla açılmalarına izin verilmesine rağmen Patrikhane bu şartı kabule yanaşmadığı için okul açılmadı. Tamamen serbest ve kendi istekleri doğrultusunda bir eğitim istemektedirler. Bu kabul edilmediğinden ötürü Türkiyede eğitim hürriyetlerinin kısıtlandığı iddiasıyla dünyaya mesajlar vermektedirler. Patrik Heybeliada Ruhban okulunun açılmasının “Patrikhanenin geleceği açısından vazgeçilmesi mümkün olmayan bir hayatiyete sahip” olduğunu söylemesi, bunun üzerinde hassasiyetle durulması, kayda alınması gereken bir konudur.
Bütün olup bitenlere devlet erkanının yeterli önlemi aldığı ve gerekli tepkiyi gösterdikleri söylenemez. Patrik Avrupa Parlamentosu’nun dâveti üzerine Strasbourga gittiğinde “Ekümenik Konstantinople Partiği” ünvanı kullanılmasına rağmen Türkiye herhangi bir tepki göstermemiştir. Fener Patrikhanesi cesaret alarak bir belge hazırlamış ve Bartholomeos “Yeni Roma Patriği” ilân edilmiştir. Bu sıfatla TC vatandaşı patrik Estonya Kilisesi’ne özerklik vermiştir. Patrikhanenin tarihi seyrine bir göz attığımızda tarihinin hiçbir döneminde böyle bir icraatta bulunamamıştır. Siyasi ağırlıklı yaptığı seyahatler, incelemeler, konuşmalar halen devam etmektedir. Ayvalık, Altınoluk, Fethiye, İznik, İzmit, Ürgüp gibi yörelerimizde güpegündüz ayinler yapılmaktadır. Turistik amaçlı(!) hıristiyanlık propogandası için geziler düzenlenmektedir. Türkiye’nin papazların yurtiçindeki bu arz-ı endamlarına ses çıkarmaması dikkat çekicidir. Daha ne zamana kadar susulacak, sessiz, seyirci kalınacaktır?
Patrikhane daima Yunanistan’ın istekleri doğrultusunda çalışmıştır. İstanbul içinde ortodoksların dini hizmetlerini görmekle yükümlü bir kilisenin ve başındaki adamın yaptığı işler boyunu aşmaktadır. Patrikhaneyi, patriği, papazları, ortodokslara âit dini kurumlarla vakıfları denetleme işi, kanunlara aykırı bir durum tesbit edildiğinde kapatma veya ilgilileri cezalandırma hakkı tamamen Türkiye devletine âittir. Hiçbir devletin bu konuya müdahale etmesi düşünülemez, böyle bir işe imkân verilemez.
Batılı güçlerin baskıları karşısında Türk hükümetleri sustukça Patrikhane daha da cesaretlenmiş, yeni ihanet oyunlarını sergilemek için fırsatlar kollamaktadır. Patrikhane var olduğu müddetçe, böylesine sessiz kalan yetkililerimiz olduğu müddetçe Türkiye’nin başı istikbalde daha korkunç şekillerde ağrıyacak, çemberi daraltmak için her vasıtaya baş vuran ihanet odaklarıyla geniş cephede mücadele etmek ve kendini korumak durumuna düşecektir. Şimdiden tedbir alınmalıdır. Artık geç olmadan...