Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
SİLSİLE-İ SÂDÂT - Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî (Kuddise Sırruh) -46- - Ömer Öngüt
Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî (Kuddise Sırruh) -46-
SİLSİLE-İ SÂDÂT
Dizi Yazı - Silsile-i Sâdat
1 Ocak 2002

 

Silsile-i Sâdât -33-

ŞEYH MUHAMMED ES’AD ERBİLÎ
(Kuddise Sırruh) -46-

 

ESERLERİ:

3- Er-Risâletü’l-Es’adiyye Fit-Tarîkati’l-Aliyye:

Muhammed Es’ad Erbilî -kuddise sırruh- Hazretlerinin bir başka eseri de “Risâle-i Es’adiyye”dir. Hacmi küçük, fakat muhteviyâtı büyük olan bu eserde Tasavvuf’un ve Tarikat-ı aliye’nin lüzumu ve fazileti, Seyr-ü sülûk’ün şekil ve âdâbı anlatılmaktadır.

Bir mukaddime, onaltı fasıl ve bir de Hâtime’den ibarettir.

Eser Osmanlıca olarak neşredilmiş, daha sonra latin harfleriyle ve sadeleştirilmiş olarak da neşredilmiştir.

Bir hikmete binâen bazı fasıllar Arapça yazılmış olup Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Bu sayımızdan başlamak üzere “Risâle-i Es’adiye”nin bütün fasıllarını dergimizde teberrüken yayınlamak istiyoruz.

 

MUKADDİME

Elhamdülillahi Rabbil-âlemin. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidina ve mürşidina Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecmain.

Arz ve ifade olunur ki, taraik-i aliyyenin cümlesi esas itibariyle Mefhar-i mevcudat olan Seyyid-i Kâinat Efendimiz’in akvâl ve ef’alinden ibaret bulunduğu halde bazı ihvân-ı Din’in az veya çok itirazlarına hedef oldukları cümlenin malumudur. Bu ise Âyet-i kerime’lerin ve Hadis-i şerif’lerin geniş, engin mânâlarına kesb-i vukuf edemediklerinden veyahud mütehidîn-i kirâm ve aktâb-ı ızâmın mezheb ve mesleklerine hakkıyla âşina olmadıklarından nâşî olduğu gâlib ihtimaldir. Binaenaleyh, mebdei zaman-ı seâdet olan taraik-i aliyyenin âdâb ve erkânını ve beyn’el-ekâbir mer’i ve mâmul olan usul ve ahkâmını beyân etmek ve mümkün mertebe bir hizmet-i nâçîzânede bulunmakla beraber itiraz olunacak cihetlerini elden geldiği kadar tenvir eylemek niyyet-i hâlisasıyla bir mukkadime ile onaltı fasıl ve bir hîtemeden ibaret olarak muhtasar bir risâlenin enzâr-ı mutâlaaya vaz’olunmasını arzu eyledim.

Ayn-ı insâf ile mutâlaa ve zikrolunan Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere dikkat edenler, evhamdan, şek ve şübheden, sû-i zandan ve varta-i inkârdan masun olacaklarını Hâdi-i Hakiki hazretlerinden istirham eylerim.

Bismillahirrahmanirrahim

Birinci Fasıl:

TARİKATIN MÂNÂSI VE LÜZUMU BEYANINDADIR

Tariat lügaten “Tarik” gibi “Yol” demektir. Sufiye ıstılahında, Cenâb-ı Hakk’a yaklaşma maksadıyla sülûk olunacak ibadet yoludur.

Nitekim:

“Allah’a ulaşan yollar mahlûkatın nefesleri adedincedir.”

Lüzum ve vücubu ise Âyet-i kerime ve Ehâdis-i şerife ile sâbit ve müberhendir.

Allah-u Teâlâ:

“Liküllin Cealnâ minküm şir’aten ve minhâcen” buyurmuştur. (Mâide: 48)

“Minhâc”ın mânâsı, lügatte “Münevver bir yol”dur.

Binâenaleyh Fahrüddin-i Râzi Hazretlerinin Tefsir’inden ve diğer tefsirlerden anlaşılacağı vech üzere Âyet-i kerime’nin mânâsı:

“Ey kullarım! Sizin her birinize iki şeyi vâcip ettim. Evvelâ Şeriat, sâniyen Tarikat.” demektir.

Yine Allah Celle Celâlühu:

“Yâ Muhammed! Söyle, eğer Muhabbetullâhi Teâlâ’yı arzu ederseniz bana tâbi olunuz. Benim sülûk ettiğim şeriat ve tarikat yollarını takip ediniz.” buyuruyor. (Âl-i imrân: 31)

Ve buna mümâsil bir hayli Âyet-i kerime var ise de, iddia edilen şeyin isbâtı için iki âdil şâhid ile iktifâ eyleriz.

Ehâdis-i şerife’ye gelince:

“Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırka müstesnâ diğerleri hep ateştedir.”

“-Onlar kimlerdir yâ Resulellah?” denildi.

“Benim ve ashâbımın yolunda olanlardır.” (Ebû Davud)

Hadis-i şerif’te Cenâb-ı Risâletpenah Efendimiz Hazretleriyle Ashâb-ı kiram’ın sülûk ettikleri şeriat ve tariat yollarını iltizam etmeyenlerin azâb-ı cahim ile azap olacakları açıkca beyan buyurulmuştur.

 

İkinci Fasıl:

RİCÂL-İ SOFİYENİN MESLEK İTTİHAZ ETTİKLERİ TURUK-U ALİYYE’NİN ESAS İTİBARI İLE NEREDEN ME’HUZ OLDUKLARI BEYANINDADIR

Turuk-ı aliyye esas itibâriye birdir. Cümlesi Muhammediyyedir.

“Ey iman edenler! Allah’ı çok çok zikredin.” (Ahzâb: 41)

Ve buna mümâsil bir hayli Âyet-i celile ile Cenâb-ı Hakk’tan Muhammed Aleyhisselâm’a evvele ve bizzat ve ümmet-i muhteremesine ikinci olarak ve bittabi, emir ve ihsan buyurulmuştur.

Zikrin mânâsı ise; Cenâb-ı Hakk’ı meth-ü senâ ve tâzimini ifâde maksadıyla lisandan câri olan güzel, hoş, temiz kelimelerin ve kalbte muhafaza edilen ve Allah-u Teâlâ’nın muhabbetinin neticesi olan tefekkür ve tedebbürden ibârettir. (Ve bu itibarla “zâl” harfini zammesiyle olan “zükr”ün mürâdifidir).

Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm bu emr-i ilâhiyi Hazret-i Cibril vasıtasıyla tebellüğ edince -lisânen olsun kâlben olsun- zikr-i şerifin icrâsına mübâderet buyurmuşlar ve zikr-i kalbiyi Sıddık-ı A’zam Hazretlerine tâlim ve bilcümle Ashâb-ı kiram’a da tefhim ve tâlim için tevkil buyurmuşlardır. Lisâni olan zikri dahi Hazret-i Ali Efendimize tâlim ve sâir Ashâb-ı Güzin’e de tefhim ve tebliğ hususunda tevkil buyurmuşlardır. Bu itibarla zikir ikiye ayrılmış, birincisine Sıddıki, ikincisine Alevi nâmı verilmiştir.

Sünnet-i Seniyye-i Nebeviyye’ye ittibâ hususunda tecviz-i terâhi etmeyen Ashâb-ı kiram dahi Hulefâ-i müşârun ileyhim hazerâtından ahzu telâkki ettikleri “Hafi” ve “Cehri” zikirleri alelumum icrâ buyurmuşlar ve

Âyet-i celile’sinin şerefine nâil ve mâ-sadak olmuşlardır.


  Önceki Sonraki