Her isim bir dindir. Binaenaleyh kendine has isim verenlerin hepsinin dini ayrıdır. “Süleymancı”sı olsun, “Refahçı”sı olsun, “Kaplancı”sı olsun, “Nurcu”su olsun, “Işıkçı”sı olsun ve buna mümasil olanlar... Bunlar hep dindir.
İşte Âyet-i kerime:
“Amma ne var ki insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.” (Müminun: 53)
Bu Âyet-i kerime’ye göre her kendine has isim yapan, kendine göre bir din kurmuştur, o isim onun resmi dinidir. Bunlar “Biz cemaatiz.” diyorlar, halbuki Hazret-i Allah onların kurdukları için “Dindir” diyor. Sen ki Hazret-i Kur’an’ın tümünü “Biz cemaatiz” demekle inkâr etmeye kalkıyorsun. O zaman apaçık kâfir oluyorsun.
İşte Âyet-i kerime:
“Onlar ki dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka oldular.” (Rum: 32)
Her birinin ayrı bir isimle ortaya çıkmaları, ayrı bir din kurduklarını göstermektedir.
En’am Sûre-i şerif’inin 159. Âyet-i kerime’si de bunları tarif eder:
“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir.”
İşte Âyet-i kerime budur. Bu Âyet-i kerime’lere iman ediyorsanız, bunların dinlerinin kendilerine has olarak verdikleri isimler olduğunu kabul edeceksiniz.
Âyet-i kerime’lere dikkat edilirse, hakikat apaçık öğrenilmiş olur:
“Amma ne var ki insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler. Halbuki hepsi bize döndürülecekler.” (Enbiyâ: 93)
Fakat Âyet-i kerime’lere iman etmiyorsanız, o zaman siz onları müslüman zannededurun, çünkü siz de artık onlardan olmuş oldunuz.
Onlar ki kendi dinlerini göstermemek için bu Âyet-i kerime’leri inkâr ettiler, hükmüne karşı geldiler.
Halbuki Âyet-i kerime’de:
“Biz o bölücülere (azap) indirmişizdir. Onlar Kur’an’ı parça parça edenlerdir.” buyuruluyor. (Hicr: 91-92)
Ya bu Âyet-i kerime’lere iman edeceksiniz, onların dinden çıkmış küfrünü ilân etmiş olduğunu kabul edeceksiniz; yahut Âyet-i kerime’leri inkâr edeceksiniz, siz de onlar gibi küfre kayacaksınız.
Kur’an-ı kerim kıyamete kadar bakidir. Bölücülerle ilgili bu Âyet-i kerime’ler karşısında “Sebeb-i nüzul” demekle Hazret-i Kur’an’ın hükmünü kaldırmaya çalışıyorlar ve Kur’an-ı kerim’i inkâr ediyorlar.
Hazret-i Allah Âyet-i kerime’sinde:
“Bununla beraber kâfirlikten vazgeçip tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz bilen bir kavme âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.” buyurmaktadır. (Tevbe: 11)
Fakat bunu yapmadığı takdirde, küfründe inat ve ısrar ettiği için bu alenen bir küfürdür. Ancak tevbe edecek, bölücülüğü bırakacak, Hazret-i Allah ve Resulü’nde birleşecek. Bölücülükten tevbe etmedikçe olmaz. Aksi takdirde kıldığı namaz da, tuttuğu oruç da, verdiği zekât da kabule şayan değildir.
Zira Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Sizin aranızda öyle zümreler türeyecektir ki siz onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı, oruçlarının yanında kendi oruçlarınızı, iyi işleri yanında kendi iyi işlerinizi küçük göreceksiniz. (Yani yaptıkları işler dıştan sizinkinden üstün gibi görünecektir.)
Onlar Kur’an da okuyacaktır. Fakat Kur’an(ın feyzi) onların boğazlarından öteye geçmeyecektir. (Yalnız dilde kalacaktır.) Nitekim onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar, okun sahibi (avı delip geçen) okunun demirine bakar, (kana benzer) birşey göremez. Sonra ağaç kısmına bakar, orada da bir kan izi göremez. Daha sonra (acaba ava dokunmadı mı?) şüphesiyle kirişe gelen ve fok denilen çatal yerine bakar, orada da bir iz göremez.” (Buhari. Tecrid-i sarih: 1783)