Her bölücü grup Din-i Mübin’i parçalamak için birer İMAM tayin etmişler, halkı kendilerine çekip çevirmeye çalışıyorlar.
İsyan ve zulüm karanlıklarında icraatlarını yürüten bu gibi yol kesiciler hakkında Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın.” (A’raf: 86)
Şimdi size (İMAN) gerektiren Âyet-i kerime’lerin icapları ile, (İMAM)’ım diyen bölücülerin icraatlarını arzedeceğiz. Herkes kendisini bu tabloda görsün!
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız.” buyuruyor. (Mâide: 2)
Bu Emr-i ilâhî’ye muhalefet eden bölücüler ise kötülükte birleşiyorlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Hepiniz topluca, sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın.” buyuruyor. (Âl-i imran: 103)
Her bir bölücü imam da Din-i Mübin’i parçalamak suretiyle cemaati kendi etrafında toplamaya çalışıyorlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir.” buyuruyor. (En’am: 159)
Bu, şu demektir: Allah-u Teâlâ onları kulluğundan tardetmiş, Habib-i Ekrem’ine de tardetmesi için emir buyurmuş.
Bu, şuna benzer: Bir baba evlâdını evlâtlıktan reddetmiş, nüfustan da sildirmiş. Artık o evlât her ne kadar“Ben falan kişinin oğluyum.” dese bile mirastan mahrumdur. Bunlar da imandan ve İslâm’dan mahrum edilmişlerdir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Müminler kardeştirler.” buyuruyor. (Hucurat: 10)
Onlar ise dini ve din kardeşliğini bölmek için müslümanları kendilerine bağlamaya çalışıyorlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler.
Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu.” buyuruyor. (Şûrâ: 14)
Buradan da anlaşılıyor ki, Allah-u Teâlâ bunlara karşı ne kadar gazaba gelmiş! Bir taraftan kulluğundan tardetmiş, diğer taraftan da en şiddetli bir azâbı onlara hazırladığını beyan buyurmuş.
Allah-u Teâlâ kendi dinini ve kendi partisini açıklamıştır. Dini hakkında şöyle bir beyan-ı ilâhîsi var:
“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i imran: 19)
Partisi hakkında da şöyle bir ferman-ı ilâhisi var:
“İşte onlar Allah’ın hizbi (partisi)dir. İyi bil ki kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah’ın hizbi (partisi)dir.” (Mücâdele: 22)
Böyle olduğu halde bazı bölücüler, bu ilâhî fermanları hiçe sayarak Allah-u Teâlâ’nın dinini ve partisini kendilerine mâletmeye çalışıyorlar. Bu ise küfrün ta kendisidir.
Bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“İnandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır. Kim de tevbe etmezse işte onlar zâlimlerdir.” (Hucurat: 11)
Ve bunların dinlerinin ayrı olduğunu, kitaplarının ayrı olduğunu, partilerinin ayrı olduğunu şu Âyet-i kerime’den de rahat anlayabilirsiniz:
“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.
Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.
Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak!
Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.” (Mü’minun: 52-56)
Allah-u Teâlâ:
“Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için çok daha hayırlıdır.” (Tevbe: 41)
Âyet-i kerime’siyle kendi yolunda cihadı emrediyor. Onlar ise bu Âyet-i kerime’yi hiçe saydılar, işi cep cihatçılığına döktüler. Hangisini Allah yolunda bir cihad cephesinde gördünüz? Amma cep cihatçılığında gayet ustalar.
Bir Âyet-i kerime’de de şöyle buyuruluyor:
“Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmadığınız şeyi yaptık demeniz Allah katında büyük gazaba sebep olur.” (Saf: 2-3)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Hiç şüphesiz Allah yolunda savaşıp öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Allah, cennet kendilerinin olma karşılığında satın almıştır.” buyuruyor. (Tevbe: 111)
Kendi yolunda malı ile canı ile cihad edenlere O’nun böyle bir vaad-i sübhânisi var. Bölücü imamların kendi etraflarına topladıkları kimselere ne gibi vaadleri var?
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.” buyuruyor. (Yâsin: 21)
Bu imamlar ise Allah-u Teâlâ’nın bu fermân-ı ilâhîsini hiçe sayarak, beytülmâl ismi altında gerek kendi etrafını, gerek diğer müslümanları soyup duruyorlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Resulüm! Onlara de ki: Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddiâ edenlerden de değilim.” buyuruyor. (Sâd: 86)
İmamlar ise kendi dalâlet yollarını Hakk yolu imiş gibi gösteriyorlar ve sonra da menfaat, mevki ve nam için İslâm dini’ni alet ediyorlar. Halkı soymak için cep cihatçılığı yapıyorlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Resulüm! Onlara de ki: Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Sadece Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum.” buyuruyor. (Furkan: 57)
Onlar ise halkı Hakk yolundan çevirerek kendi dalâlet yollarına çekip çevirmeye çalışıyorlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Resulüm! Onlara de ki: Ben sizden bir ücret istersem eğer, o ücret sizin olsun. Benim ücretim ancak Allah’a aittir. O her şeye şâhittir.” buyuruyor. (Sebe: 47)
Onlar ise ücretlerini halktan peşin olarak alıyorlar, bunların Hakk ile ne işi var!
Bir bu Âyet-i kerime’lere bakın, bir de bu bölücü imamların icraatlarına bakın!
Allah-u Teâlâ Tevbe Sûre-i şerif’inin 60. Âyet-i kerime’sinde zekât verilecek sekiz sınıfı açık olarak beyan buyuruyor.
Onlar ise bu Emr-i ilâhî’yi menfaatleri uğrunda hiçe sayıyorlar, kendi namlarına topluyorlar. Böyle olunca zekât veren vermemiş gibi oluyor, onlar da emanete hıyanetlik yapmak suretiyle münâfıklığa düşüyorlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Sen o münâfıkları gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider ve söylerlerse dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler. Her gürültüyü, korkularından kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. Allah kahretsin onları! Hakk’tan nasıl çevriliyorlar?” (Münâfikun: 4)
İşte seçtikleri imamların içyüzü budur!
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Fâizi yemeyiniz!” buyuruyor. (Âl-i imran: 130)
Bu ve buna benzer birçok Âyet-i kerime’lerde şiddetle yasaklandığı halde, bazı bölücü imamlar menfaatlerine ters düştüğü için fâize helâl diyorlar. Yani haramı helâl kabul ediyorlar.
Bu suretle de İslâm dini’ne ters düştüğü için, İslâm dini ile de hiçbir ilgileri yoktur.
Bir kimseye bir mevzuda Âyet-i kerime okuyorsunuz. O ise Âyet-i kerime’yi hiçe sayıyor. “Filân imam böyle söyledi.” diyor. O kimse Âyet-i kerime’ye iman etmemiştir, imam kabul ettiği önderine iman ettiği için böyle söylüyor.
Bir diğer kimseye müslümanların birleşmelerini emreden, tefrikayı, bölücülüğü şiddetle yasaklayan Âyet-i kerime’leri okuyorsunuz. “Onlar da bir cemaattir.” diyor. Bunu diyen bu Âyet-i kerime’lere inanıp iman etmediği için o cemaate tâbidir, cemaate inanmıştır. Bu durum İslâm’a ters düştüğü için, o da İslâm dini’nden böylece çıkmış olur.
Bir Âyet-i kerime’de:
“İşte böyle. Çünkü onlar Allah’ın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır.” buyuruluyor. (Muhammed: 9)
Bir diğerine “Bu hususta Âyet-i kerime var.” diyorsunuz. “Bana âyet okuma!” diyor. Çünkü o, Âyet-i kerime’ye değil, imamına inandığı için böylece küfre sapmıştır. Bu Âyet-i kerime’ler onun seçtiği imamın beyanına ters düşüyor.
Bir Âyet-i kerime’de de şöyle buyuruluyor:
“İşte böyle. İnkâra sapanlar bâtıla uydular. İman edenler ise Rabblerinden gelen hakka uydular.” (Muhammed: 3)
Bir kimseye Müminun Sûresi 52-53’üncü Âyet-i kerime’leri okunuyor. Bu Âyet-i kerime’lerde bölücülerin dinlerinin ayrı olduğunu, kitaplarının ayrı olduğunu, partilerinin ayrı olduğunu görünce “Bu hususta sizin fikriniz nedir?” diyor. Onun bu Âyet-i kerime’lere inanmadığını görünce hayret ettik.
Şimdi size bu husustaki fikrimizi arzedelim:
Biz deriz ki, yaratmak da emretmek de Hazret-i Allah’a âittir. Hiçbir mahlûkun ve hiçbir topluluğun hükmü yoktur.
Âyet-i kerime’de:
“Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah’a mahsustur. İşte benim Rabbim olan Allah budur. Ben ancak O’na güvenirim ve yalnız O’na sığınırım.” buyuruluyor. (Şurâ: 10)
Bütün insanlar, cinler, hatta melekler dahi, Allah-u Teâlâ’nın bir tek Âyet-i kerime’sini inkâr edip karşı çıksalar, hepsi kâfir olurlar.
Biz ancak Hazret-i Allah’a ve Resulü’ne inananlardanız, imamlarınıza, cemaatlerinize inananlardan değiliz. Bizi böyle tanıyın.
Bu imamların imanları olsaydı, bu Âyet-i kerime’lere ters düşmezlerdi. Bunlar suret-i haktan görünen birer deccaldir. Bunca Âyet-i kerime’leri hiçe sayan bu imamlarda iman ne gezer?
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Ümmetimden yalancılar, deccaller vücuda gelir.” buyuruyorlar. (Münâvî)
Yalancı ve deccalden maksat, dıştan insanları irşad ve ıslah etmek sıfatıyla görünüp, gerçekte ise halkı ahkâma uymaktan alıkoyanlardır.
Gerçekten bir imam gelecek ve halkı Hakk’ın dinine davet edecek. Henüz dünyaya gelmiş değil, biraz daha zaman var.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyururlar:
“Bakalım imamınız kendinizden olduğu halde Meryem oğlu İsa yanınıza indiği zaman durumunuz nasıl olur.” (Buhâri)
Şimdiki imamlar sahtedir, yani sahtekârdırlar. Bunlar Allah’ın dinini kendilerine uydurmaya çalışırlar. Dine uymazlar. Dindarmış gibi görünürler, halkı kendilerine tâbi ettirmek için.
Oysa kendileri de cehennemliktir, onlara tâbi olanlar da... Küllühüm finnar...
En büyük gadab-ı ilâhî’ye uğrama sebeplerinden bir tanesi de, ilâhî hükümleri hiçe sayıp bozmaya ve kendi fikirlerini ahkâm gibi göstermeye çalışmalarıdır.
Şayet bu beyanlarımıza itirazınız varsa, nasıl ki biz her mevzuyu Âyet-i kerime ile beyan ediyorsak, sizi de ancak Âyet-i kerime ile karşımızda görmek isteriz, suret-i katiyede lâf kabul etmeyiz. Lâf sizin inanacağınız şeyler. Biz ancak Hazret-i Allah ve Resulü’ne iman etmişizdir, onu esas tutarız. Bölücülerin dinine, kitabına ve partisine itibarımız yoktur.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime’lerinde buyuruyor:
“Dinde zorlama yoktur. İman ile küfür birbirinden kesin olarak ayrılmıştır.
Kim tâğutu inkâr edip de Allah’a inanırsa muhakkak ki o, kopması mümkün olmayan en sağlam bir kulpa sımsıkı sarılmış olur. Allah işitendir, bilendir.” (Bakara: 256)
“İnsanlar kabul edip girdikten sonra Allah’ın dini hakkında tartışmaya girişenlerin iddia ve delilleri Rabbleri katında hükümsüzdür. Onlara bir gazap vardır ve çok çetin bir azap da onlar içindir.” (Şûrâ: 16)
“Doğrusu birçokları bilmeden hevâ ve heveslerine uyarak halkı şaşırtıyorlar.” (En’am: 119)
“Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir?
Muhakkak ki biz zâlimlerden öç alacağız.” (Secde: 22)
•
İmamlar imamlar, dinde şirket kuranlar,
Hakk’tan bahsederler, halktan meded umarlar.
Cep cihatçılığı ile milyarları vuranlar.
Hesaba siz çekileceksiniz,
Yaptığınız marifetleri göreceksiniz,
Bunca israfın hesabını vereceksiniz.
Bu imamlar dinimizi parçalıyor,
Vatanımıza darbe vuruyor,
Düşmanımıza zemin hazırlıyor.
Siz yaptığınıza pişman olacaksınız,
Rezil ve rüsvay olacaksınız,
Cehennemin dibini boylayacaksınız.
•
İnşaallah yakında Cenâb-ı Hakk bütünlüğü sağlayacak birini gönderir. Dinimizi ve vatanımızı bölen bölücülerden kurtarır. Bir vücut haline getirir. Sizi sorguya çeker. Şu gasp ettiğiniz malları, halktan emdiğiniz kanları sorguya çekmekle, sizde ne yurt kalır ne de keş’ane.