Bu mevzuda, Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri’nin Sözler ve Notlar-8 isimli eserinin 325-404. sayfaları arasındaki “MÜMİN ve KÂFİR AYIRIMI” başlıklı 2. bölümü dikkatlice tetkik edilirse; mü’min ve kâfir ayırımı ve hükmü Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’ler ışığında izah edilmiştir.
Bu beyanların kısa bir bölümünü arzediyoruz:
“En çok sorulan suâl:
“Bir müslümana kâfir denir mi?”
Hayır denilmez.
“Dinden çıkmış, bir isimle din kurmuş, Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm’a alenen harp ilân etmiş bir kimseye de müslüman denir mi?”
Hayır denilmez.
“Bir kimse müslüman kardeşine fısk ve küfür isnad etmesin. Zira o kimsede bu haller yoksa, sözler sahibine döner.” (Buhari. Tecrid-i Sârih: 1988)
Hadis-i şerif’i mucibince inanan bir müslümana küfür isnad etmek insanı küfre götürdüğü gibi, iman dairesinde olmayan bir kâfiri iman hudutları içine koymak da insanı küfre götürür. Neden küfre götürür? Karşıdaki alenen küfrettiği halde İslâm dairesine sokmak istediği için, bile bile söylediği için, Allah-u Teâlâ’nın koyduğu hudutları kaldırdığı için kâfir olur.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmaktadırlar:
“Mümine lânet etmek onu öldürmek gibidir. Bir mümini küfür ile itham eden, onu öldürmüş gibi olur.” (Buhari. Tecrid-i Sarih: 1989)
Eğer fısk ve küfür isnad olunan kişi gerçekten fâsık veya kâfir ise, isnad eden kimse sözünde doğru olduğu için mesul olmaz. Eğer bir müslümana kâfir diyorsa, mesul olur, sözler kendisine döner.
...
Bunun içindir ki, küfrünü alenen ilân eden ve küfrü ile iftihar eden bir kimseye bile bile “Bu müslümandır!” demek küfürdür.
Çünkü karşısında Âyet-i kerime’ler dizilmiş, Hadis-i şerf’ler açık açık konmuş. Artık senin zannın nifaktan ve imansız imama uymaktan ibarettir.
“Onlar iman etmişler, fakat müşrik olarak yaşarlar.” (Yusuf: 106)
Sende imanın zerresi olsaydı bu Âyet-i kerime’lere ve Hadis-i şerif’lere bakıp iman ederdin. İmansız imama iman etmezdin. Unutma ki; Âyet-i kerime’nin olduğu yerde mahlukun hükmü yoktur.
Bir mümine lânet dileğiyle bedduâda bulunmak olsun, mümine küfür nisbet etmek olsun, her ikisi de mümini öldürmek gibi büyük bir vebaldir.
•
“Dinden çıkmış ve bir isimle din kurmuş olduklarını nasıl izah edersiniz?” diye soruluyor.
İslâm dini ilk insan ve ilk peygamber Hazret-i Âdem Aleyhisselâm ile başlamış, zamanın akışı içerisinde ve her peygamber gelişinde en mükemmele doğru daima bir gelişme kaydetmiştir. Muhammed Aleyhisselâm’a gelince de kemâlini bulmuş ve son şeklini almıştır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı beğendim.” buyurmaktadır. (Mâide: 3)
Allah katında beğenilen din başkası değil ancak İslâm’dır.
Bu Âyet-i kerime din-i mübin’in kemâle erdiğine açık ve kati bir delildir.
Nitekim diğer bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurulmaktadır:
“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i imrân: 19)
İslâm’da bölücülüğün, tefrikanın yeri yoktur ve din adına yapılan her bölünme İslâm dininde bir ihanettir, bir zulümdür.
Her isim yapan kim olursa olsun din kurucusudur.
Binaenaleyh kendine has isim verenlerin hepsinin dini ayrıdır. Allah-u Teâlâ onların hakkındaki hükmünü vermiş ve âkıbetlerini açık olarak beyan etmiştir.
Allah-u Teâlâ Mü’minun sûre-i şerif’inin 52-56. Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyuruyor:
52. Âyet-i kerime:
“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.”
Bu Allah kelâmıdır, Ahmet’in Mehmet’in beyanı değil.
Cenâb-ı Hakk inananları tek ümmet kabul ediyor ve bu teklikten ayrılanlar huduttan ayrılmış oluyor. Onlar bu emr-i ilâhiyi dinlemediler ve korkmadılar. Yetmişüç fırkadan yetmişikisi huduttan böyle çıktı. Allah-u Teâlâ’nın emrine uymadıklarından ve ters düştüklerinden, dinden çıktılar.
53. Âyet-i kerime:
“Amma ne var ki insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.”
Dinden murad isimleri, kitaptan murad ise zan ve tüzükleridir.
İslâm’dan çıktıktan sonra her bir bölücü birer isim yaptı. Bu isimler birer dindir. Oysa İslâm’da bir tek ümmet bir tek din vardır.
Allah-u Teâlâ’nın yanında makbul olan din İslâm’dır. (Âl-i imrân: 19)
Kitaba gelince; İslâm dininin kitabı birdir, o kitap Hazret-i Kur’an’dır. Onların kitapları ise kendi zanlarına göre uydurdukları hüküm ve tüzükleridir. Allah-u Teâlâ burada açık olarak işaret ediyor. Murad-ı ilâhî budur, bunu böyle bilmemiz lâzımdır.
Onların dini ayrıdır, kitapları ayrıdır. Her bölük kendi dinine göre kendi kitabına göre hareket ediyor. Böylece dinden çıkıyorlar ve bundan pek memnundurlar, aralarında bununla seviniyorlar. Hepsine sor, hepsi de kendi tuttukları yoldan memnundur. Bu yoldan onları alıkoymak da mümkün değil.
54. Âyet-i kerime:
“Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıklarıyla başbaşa bırak.”
Allah-u Teâlâ burada bölücülerin ne kadar sapık olduğunu ve dalâlet batağında yüzdüğünü bir bir beyan buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor.
55-56. Âyet-i kerime:
“Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır onlar işin farkında değiller!”
Buradaki murad-ı ilâhî, Allah-u Teâlâ bunlara karşı o kadar gazaba gelmiş ki, bunlara bolluk verme ile dalâlet batağında daha rahat yüzmelerini, daha büyük azapla yakalamak için bol günah işlemelerini sağlamaktadır. Çünkü dünya Allah-u Teâlâ’nın yanında sevimsizdir. Amma bu sapıkların, bu gafillerin farkında da olmadıklarını buyuruyor, iman edenlere duyuruyor.
Allah-u Teâlâ; her ismin bir din olduğunu, tuttukları yoldan memnun olduklarını, yanlarında bulunan din veya kitapla sevindiklerini, bunların dinden çıktığını ve saptığını bu Âyet-i kerime’lerde alenen buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor.
Allah-u Teâlâ bir diğer Âyet-i kerime’sinde ise, her ismin her hizbin bir din olduğunu beyan etmiş ve açıklamıştır:
“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur.” (En’am: 159)
Allah-u Teâlâ burada onların dinden çıktığını belirtiyor ve sakın onlarla ilgi kurma diye de emir veriyor. “Onlarla ilgi kurmayın ve ünsiyet etmeyin.” diyor. Zira onlar İslâm’dan çıktılar, bir isimle din kurdular.
Diğer bir Âyet-i kerime’de:
“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.” (Enbiya: 92)
Allah-u Teâlâ müslümanları bir tek ümmet kıldığını beyan ediyor ve emrine itaat edilmesini samimi bir kulluk yapılmasını emir buyuruyor ve bekliyor.
Ve fakat O’nun bu hükmünü ve emrini tanımayanlara, yoldan sapanlara şeytana tapanlara gelince; onlar artık şeytanın arkadaşıdırlar, Hazret-i Allah ile hiçbir ilgileri kalmamıştır. Cehennemde de hiç şüphe yok ki şeytanla beraber olacaklardır.
“Amma ne var ki insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler. Halbuki hepsi bize dönecekler.” (Enbiyâ: 93)
Allah-u Teâlâ’nın emirlerini dinlemediler, hükmüne karşı geldiler, fırkalara ayrılıp paramparça oldular. Bu bölücüler bu itaatsızlıklarının cezasını kendileri düşünsünler.
Küfrü imana, dünyayı âhirete, dalâleti hidâyete tercih eden bedbahtlar hakkında ise şöyle buyurulmaktadır:
“Allah’a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi ayıranlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar... İşte lânet onlar içindir ve kötü yurt cehennem de onlarındır.” (Rad: 25)
Hülasa, bir isimle din kurmuş, Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm’a alenen harp ilân etmiş olan kimse İslâm dininden çıkmıştır. Bunun böyle olduğunu bilin.
•
İmanın hakikatini, İslâm’ın esasını bilmeyenler “Onlar da namaz kılıyor, oruç tutuyor, ibadet ediyor. Oruç tutana, namaz kılana kâfir denir mi?” der. Şimdi sen kendi zannını bırak, Hazret-i Allah’ın ve Resulullah Aleyhisselâm’ın beyânına bak!
“Sizin aranızda öyle zümreler türeyecektir ki; siz onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı, oruçlarının yanında kendi oruçlarınızı, iyi işleri yanında kendi iyi işlerinizi küçük göreceksiniz. (Yani onların yaptıkları işler dıştan sizinkinden üstün gibi görünecektir.)
Onlar Kuran da okuyacaklar fakat Kuran(ın feyzi) onların boğazlarından öteye geçmeyecektir. (Yalnız dilde kalacaktır.) Nitekim onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar. Okun sahibi (avı delip geçen) okunun demirine bakar, (kana benzer) bir şey göremez. Sonra ağaç kısmına bakar bir şey göremez, yelesine bakar orada da bir kan izi göremez. Daha sonra (acaba ava dokunmadı mı) şüphesiyle, kirişe gelen ve fok denilen çatal yerine bakar, orada da bir iz göremez.” (Buharî, Tecrid-i sarih: 1783)
Bu kadar ibadet ve taatine rağmen ok yaydan çıktığı gibi dinden çıkışı nedendir?
Öyle ki dinden çıktığına dair hiçbir iz de yok gibi görünüyor.
Amma aslında her şey apaçıktır, dinden çıktığına dair. İşte bu Hadis-i şerif dinden çıkan bu sapıklara göre beyan edilmiştir. Bunlar dinden dönerim fakat tuttuğum yoldan dönmem diyenlerdir.
Allah-u Teâlâ Kelâm-ı kadim’inde:
“Namaz insanı her türlü hayasızlıktan ve fenalıktan alıkoyar.” buyuruyor. (Ankebut: 45)
Âyet-i celilesine nazaran namaz kılanların her türlü kötülük ve yasaklardan uzak durması icabederken, Allah-u Teâlâ’nın emir ve hükümlerini hiçe sayıp dinini kuvvetlendirmeye çalışıp cebini dolduranlar için bu Âyet-i kerime hükümsüzdür.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri:
“Huşu ile namaz kılan mü’minler ahiret azabından kurtuldular.” (Mü’minun: 1-2)
Buyurmuş olduğu gibi Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:
“Huşuu olmayan kimsenin namazı şayan-ı kabul olamaz. Va’d olunan faidesi de beklenemez.” buyurmuşlardır. (Münâvi)
Bu yoldan sapmış oldukları için bu kıldıkları namazın hiçbir faydası olmadığı aşikârdır.
“İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa çıkarmıştır.” (Muhammed: 1)
“Kim imanı kabul etmezse ameli boşa gider.” (Mâide: 5)