Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri’nin nasıl ki bütün beyanları Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif ile ise, bu Zât-ı âli’ye cevap vermek isteyen bir kimse de Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif ile cevap vermek zorundadır.
Zira hüküm Allah’a aittir. Mahlûkun hiçbir hükmü yoktur.
Hak ile bâtılı, hakikat ile dalâleti ayıran söz Allah-u Teâlâ’nın kelâmıdır, Kur’an-ı Âzimüşşan’dır:
“Şüphesiz ki bu Kur’an (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür.” (Tarık: 13)
Bir tek Âyet-i kerime bütün lâflardan üstündür.
Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’i Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e insanları uyarması, hakkı bâtıldan ayırdetmesi için indirmiştir:
“Âlemlerin uyarıcısı olsun diye kuluna hakkı bâtıldan ayırdeden Kur’an’ı indiren Allah’ın şânı ne yücedir.” (Furkân: 1)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in yolundan giden Ömer Öngüt -kuddise sırruh- gibi hakikat ehli davetçiler Hazret-i Kur’an ile uyarırlar. Laf ile değil.
Küfür ehli ise lâf ile hakkı ortadan kaldırmak ister:
“Kâfir olanlar ise; hakkı, bâtıla dayanarak ortadan kaldırmak için mücadele verirler.” (Kehf: 56)
Bu Âyet-i kerime’dir.
Onların, hakkı ortadan kaldırmak için verdiği mücadele beyhudedir:
“De ki: “Hak gelmiştir. Artık bâtıl ne yeniden bir şey başlatabilir, ne de tekrar geri getirebilir.” (Sebe’: 49)
Küfür ehli istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.
“Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.” (Tevbe: 32)
Allah-u Teâlâ’nın kelimeleri karşısında lâfla bâtılı müdafa etmek gerçekten büyük bir cesaret ve cehâlettir:
“Allah bâtılı imhâ eder, kelimeleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphesiz ki O, göğüslerin özünü bilendir.” (Şûrâ: 24)
Bu bâtıl müdafilerinin hüsrana uğrayacağı gün uzak değildir. Büyük bir azap bunlar içindir:
“Allah’ın emri gelince de hak ile hükmolunur ve bâtılı seçenler o zaman hüsrana uğrarlar.” (Mü’min: 78)
“Şüphesiz ki (hakkı bâtıldan) ayıran o hüküm günü, herkesin bir araya toplanacağı gündür.” (Duhân: 40)
“(Hakikatı) yalanlayanların vay haline o gün! Onlar ki o daldıkları bâtıl içinde oynayıp oyalanmaktadırlar.
O gün cehenneme itildikçe itilirler. İşte yalanlayıp durduğunuz cehennem budur!
Bir büyü müdür bu? Yoksa siz mi görmüyorsunuz? Girin oraya! İster dayanın ister dayanmayın, sizin için birdir. Ancak yaptıklarınıza göre ceza göreceksiniz.” (Tûr: 11-16)
Vay bunların haline!
•
Binaenaleyh iman eden bir müslüman için Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif esastır. Lâfın hiçbir hükmü yoktur.
Ey müslüman! Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere, hak ve hakikate davet eden bir davetçiye mi itibar edeceksin; yoksa Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’leri bırakıp lâfa dâvet eden Mısıroğlu’na ve avukatlığını yaptığı bölücülere mi itibar edeceksin?
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- ilâhî hükümleri hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden ilân etmiştir. Lâfa itibar edenleri ise şöyle ikaz etmiştir:
“Biz Hazret-i Allah’a, Kitabullah’a ve Resulullah’a iman ettik Elhamdülillah!.. Ve bütün beyanlarımız hakikat üzerindedir. Hazret-i Kur’an’dan ve Hadis-i şerif’ten...
Bunca Âyet-i kerime’leri gördüğünüz halde inkâr mı ediyorsunuz, itiraz mı ediyorsunuz, karşı mı geliyorsunuz? Eğer dâvânızda ısrarlı iseniz Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’le ispat etmek zorundasınız.
Yani delil olarak bunları istiyoruz. Hüküm Hazret-i Allah’ındır, mahlukun hiç hükmü yoktur.
Şayet bunları yapamazsanız bu Âyet-i kerime’lere iman etmediğinizi bilin. Biz bildiğimiz gibi siz de bilmiş olursunuz. Ahkâm-ı ilâhiye laf işi değildir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Ya hayır söyle, yahut sus.” buyuruyorlar.
Hani bir söz var:
“İlmin var ise söz söyle seni âlim sansınlar, ilmin yoksa sükût eyle seni insan sansınlar.”
Cenâb-ı Allah Ahzâb sûre-i şerif’inin 36. Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Allah ve Peygamber’i bir işe hüküm verdiği zaman, mümin bir erkekle mümin bir kadın için artık o işte kendi arzularına göre seçme hakkı yoktur. Allah’a ve Peygamber’ine baş kaldırıp isyân eden kimse hiç şüphesiz ki apaçık bir şekilde sapıklığa düşmüş olur.”
Artık mahlukun o işin üzerinde durmaya hakkı yoktur.
İlâhi hükümle oynuyor musunuz, eğleniyor musunuz?
Bunları inkâr ediyorsanız hangi kitaba göre konuşuyorsunuz?”
Allah-u Teâlâ’nın beyanları bir bir önlerine serildiği halde, lâflarla bu ilâhî emirleri hiçe sayanların maskesi böylece kalkmış oluyor.
Bütün cevapları lâftan ibaret. Hani siz müslümandınız?
Biz Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere itibar ederiz, bölücülerin lâf kitabına değil.
Bunun tahrifçi olduğunun en büyük delili nedir?
Kitabında bir tek Âyet-i kerime, Hadis-i şerif yok, İslâm hakkında ahkâm kesiyor. Kendisini allâme zannediyor, câhil olduğunu bilmiyor.
Bir de kalkıyor bütün eserleri ve beyanları Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere dayanan bir Zât-ı âli’ye iftira ile, laf ile cevap vermeye çalışıyor.
Bu gibi laf-ı güzafçılar bırakın cevap vermeyi Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri’nin muhatabı bile olamaz. Zirâ bu Zât-ı âli eserlerinde bu gibiler için şöyle ilân etmiştir:
“Şayet bu beyanlarımıza itirazınız varsa, nasıl ki biz her mevzuyu Âyet-i kerime ile beyan ediyorsak, sizi de ancak Âyet-i kerime ile karşımızda görmek isteriz, suret-i katiyede lâf kabul etmeyiz. Lâf sizin inanacağınız şeyler. Biz ancak Hazret-i Allah ve Resulü’ne iman etmişizdir, onu esas tutarız. Bölücülerin dinine, kitabına ve partisine itibarımız yoktur.”
“Daima; ‘Sözümüzü, doğru ise kabul et. Değilse cevap ver.’ deriz. Cevap ise ancak Kelâmullah’tır. Lâf değil.”
Allah-u Teâlâ bu gibiler hakkında Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“İnsanlar arasında öyleleri var ki, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için boş lâfı satın alır. İşte onlara alçaltıcı bir azap vardır.” (Lokman: 6)
Daha evvel de Kemal Kacar güya bir mektupla cevap vermeye kalkışmıştı. Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri 6 sayfalık mektuba altı satırda şöyle cevap vermişlerdi:
“Kemal Kacar’dan 6 sayfalık cevap gelmiş. Hangi Âyet-i kerime’ye cevap veriyor? Hiçbir Âyet-i kerime yok.
Elhamdülillahi Rabbil-âlemin; Dinim İslâm, Kitabım Hazret-i Kuran, Peygamberim Muhammed Aleyhisselâm’dır. Eğer o da müslümansa Hazret-i Kur’an’la ve Hadis-i şerif’le cevap versin.
Biz süleymancılık kitabına inananlardan değiliz. Hazret-i Allah ve Peygamber Aleyhisselâm’ın kitabına iman ettiğim için bütün beyanlarım Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’tir.”
Kadir Mısıroğlu’nun da Kemal Kacar’ı ve kurduğu süleymancılık dinini benimsediği görülüyor. Şahitlik yapıyor. Ona şahitlik ettiğine göre o da onlardanmış.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi’nin yazdığı bütün eserleri, bütün sohbetleri, dergileri hep Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’ler iledir.
Hakk’ın beyanı esastır. Hakk’ın hükmünün olduğu yerde mahlukun hükmü yoktur.
“Herhangi bir bölücü bu beyanlarımıza cevap vermek istediği zaman; her Âyet-i kerime ve her Hadis-i şerif’e, Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’le cevap vermek mecburiyetindedir. Nasıl ki biz onların durumlarını Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’le beyan ediyorsak!..
Lâfla onlar ancak birbirini kandırırlar. Bizim için mühim olan Hükm-ü ilâhiye’dir. Âlim ilmiyle cevap verir. Münâfık da küfürle cevap verir. İçindeki küfrünü dışarıya çıkarır.
En üstün meziyet İslâm’da emrolunduğu gibi hizmet, müslümanım demek en büyük şereftir.
“İnsanları Allah’a çağıran, kendisi de salih amel işleyen ve doğrusu ben müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet: 33)
Elhamdülillah. Biz müslümanız, ilâhi hükümlere uyarız. Nehy ettiği şeylerden içtinap ederiz. Hiç kimseden de aslâ para dilenilmez.”
Allah-u Teâlâ’nın hükümlerinin karşısına laf ile çıkıyorsun. İşte bu câhil cesaretidir. Bu cesareti içindeki küfründen gelir.
Bu gibi kimseler için Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyurur:
“İslâm’mış gibi görünüyorsunuz. Ve fakat din-i İslâm’a hainlik yapıyorsunuz. Ya bu Allah-u Teâlâ’nın Âyet-i kerime’lerine bir bir cevap vereceksiniz. Veya Allah-u Teâlâ’nın hakkınızdaki verdiği hükmü kabul edeceksiniz.”
“En büyük gadab-ı ilâhî’ye uğrama sebeplerinden bir tanesi de, ilâhî hükümleri hiçe sayıp bozmaya ve kendi fikirlerini ahkâm gibi göstermeye çalışmalarıdır.”