Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
REFAH DİNİ'NE MENSUP MAHMUT EFENDİ'NİN MOLLALARINA CEVAPTIR - Ömer Öngüt Görüşleri Sözleri Kitapları Düşünceleri Yazıları Eserleri
Cep Kitapları
REFAH DİNİ'NE MENSUP MAHMUT EFENDİ'NİN MOLLALARINA CEVAPTIR
'Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.' (Müminun: 53)

Mârifetullah İlmi

Mârifetullah İlmi


Şimdi onlara cevap veriyoruz.

İlim ikidir: Birisi zâhiri ilim, diğeri Mârifetullah ilmi.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:

“Âlimler peygamberlerin vârisleridir.” buyurmuşlardır. (Buharî)

Nübüvvetin üstünde hiç bir rütbe olamayacağına göre, bu rütbeye vâris olmaktan daha büyük bir şeref tasavvur edilmez.

Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri bu Hadis-i şerif hakkında şöyle buyurmuşlardır:

“Ulema vâris-i nebidir.” denilmek caiz olduğu gibi, “Kim vâris-i nebi ise ancak âlim odur.” diye mânâ vermek de caizdir.

Bu itibarla Hadis-i şerif’e ikinci mânâyı vermek uygun olur. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ı bilmeyen ve tanımayan, Cenâb-ı Hakk’tan korkmayıp masiyet işleyen kimseye âlim denilmesi caiz olmaz.

Âlim billâh olan, halkı hiç bir ücret ve menfaat mukabili olmayarak liveçhillah Hakk’a, şeriat-ı mutahhara’nın emirlerine davet eder. Bunlar için büyük bir müjde vardır:

“Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah’a inanırsınız.” buyurmaktadır. (Âl-i imran: 110)

Hiç bir peygamberin ümmeti vâris-i enbiya mertebesine nail olmamıştır. Yani hiç bir peygamberin ümmetine “Emr-i bil-ma’ruf ve nehy-i anil-münker” vazifesi verilmemiş, ancak bu vazife ümmet-i Muhammed’e tevdi ve ihsan buyurulmuştur.

Bu vazifeyi ifaya memur olan ümmetin hayırlısından murad; ulemâ-i rüsûm denilen zâhir ulemâsına peygamber varisi denilemez. Çünkü “İrs” tabiri bir pederden evlada bilâ-kesb intikal eden şeye denir. Ulemâ-i zâhirin ilmi ise irsî değil, kesbîdir. Medreselerde tahsil edilir, vehbî değildir. Vehbî olmayan ve kesbî bir ilme irs tabiri sahih olamaz. Ulemâ-i zâhire, vâris-i enbiyâdır demek asla doğru olamaz.

Âyet-i kerime’de:

“Kulları içinde Allah’tan en çok korkanlar âlimlerdir.” buyuruluyor. (Fâtır: 28)

Zira Allah-u Teâlâ’yı en çok bilen en çok korkar.

Bunlar öyle kimseler ki bütün işleri Allah içindir. Hiç bir kimseden hiç bir ücret, hiç bir menfaat beklemezler. Her şeyleri liveçhillahtır, Hazret-i Allah’a dayanır.

Vâris-i enbiyâ kimdir?

Allah-u Teâlâ kimi sevip seçmişse, kimi kendisine çekmişse, emanetini kime vermişse, Resulullah Aleyhisselâm’ın nûrunu kime takmışsa, işte onlar Peygamber vârisidir.

Onların muallimi bizzat Hazret-i Allah’tır.

Âyet-i kerime’de:

“Takvâ üzere olursanız mualliminiz Allah olur.” buyuruluyor. (Bakara: 282)

Muallimleri Hazret-i Allah olduğu için ilimleri kesbî değildir, yani herhangi bir hocadan medreseden tahsil etmezler. Onların ilimleri vehbîdir, doğrudan doğruya Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm’dan gelir.

Ey Nasara Yensurucular!

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu ilmi tarif ediyor ve Hadis-i şerif’lerinde buyuruyor ki:

“Öyle ilimler vardır ki, gizlenmiş mücevherat gibidir. Onu ancak Ârif billâh olanlar bilirler. Bu ilimden konuştukları vakit, Allah’tan gafil olan kimseler anlamazlar.

Binaenaleyh Allah-u Teâlâ’nın kendi fazlından ilim ihsan ettiği âlimleri sakın tahkir edip küçük görmeyin. Çünkü Azîz ve Celîl olan Allah onlara o ilmi verirken tahkir etmemişti.” (Erbaîn)

Kur’an-ı kerim’de beyan buyurulduğuna göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz için de müşrikler böyle söylediler. “Peygamberlik filân filân kimselere verilseydi?” dediler.

Yani Allah-u Teâlâ’nın takdir ve taksimine rızâ göstermediler. Neden? Nefis putu “Ben!” diyor, başka kimseyi dinlemiyor, o bir puttur.

Onların vâris-i nebi oldukları nasıl bilinir?

Hiç kimseden hiç bir tahsil görmediği halde en doğrusunu bilirler.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Eğer bilmiyorsanız dini müşküllerinizi ehl-i zikirden sual ediniz.” (Nahl: 43)

Ehl-i zikirden murad evliyâullah hazerâtıdır.

Hiç kimseden çekinmeden hakikatı söyler. Neden? Vazifedar olduğu için. Mühim olan emr-i ilâhîdir, mahlûkun hiç hükmü yoktur.

Kendilerine ihsan ve ikram edilen o lütuf ve o nûr sebebiyledir ki, Allah-u Teâlâ’nın bildirdiği kadar bütün hakikatları bilirler, hiç kimseden çekinmeden hakikatı söylerler.

Ve Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde onları şöyle tarif eder:

“Hiç bir kınayıcının kınamasından korkmazlar.” (Mâide: 54)

Size Niyazi Mısrî -kuddise sırruh- Hazretlerinin bir beyitini hatırlatmak isteriz;

Ey Cahil! Merkeb izinde su gördün de,
Kendini deryada mı sandın?
Derya odur ki; derinliğini
Semek dahi bilmez ola.

Bu kitapları yazmak şöyle dursun bunları okuyup anlamanız dahi mümkün değil. Siz değil, sizi okutanlar dahi anlamaz. Zira bu ilmi Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri ilk olarak gönderdi. Bunun böyle olduğunu anlamanız için; Allah-u Teâlâ’nın yükselttiği, sevip seçtiği, âlem-i İslâm’ın medar-ı iftiharı olan bu güzide Zevât-ı kirâm’ın eserlerinden bu hakikatı öğrenmeniz lazım. Zira bu ilmi onlar tarif etmişler, geleceğini ve bu ilmi de ancak Hazret-i Mehdi’nin anlayacağını ve onun için hazırlanmış bir program olduğunu beyan etmişlerdir. Okursanız böylece cehaletinizi öğrenmiş olursunuz.


  Önceki Sonraki