Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KÜFRÜ HOŞ GÖREN NARCILARIN İÇYÜZÜ - Ömer Öngüt Görüşleri Sözleri Kitapları Düşünceleri Yazıları Eserleri
Cep Kitapları
KÜFRÜ HOŞ GÖREN NARCILARIN İÇYÜZÜ
Muhterem müellif Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri FETÖ Terör Örgütü’nün içyüzünü 1994 yılından itibaren Hakikat Aylık islâm Dergisi’ndeki makaleleri ile duyurmaya çalışmışlar, 1999 yılında da bu eseri neşretmişlerdir.

“Işıkçı”

“Işıkçı”


Nakilci âlimlerden olan Hüseyin Hilmi Işık “Se’âdet-i Ebediyye” adlı kitabının “Son sözü” bölümünün bir paragrafında:

“Nûrların saçıldığı kaynak, evliyânın kalpleridir. Evliyânın kalpleri, ondördüncü ay gibidir. Ay güneşten aldığı ışıkları saçıyor. Velilerin kalbi de, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- in güneş gibi enerji saçan mübarek kalbinden aldıkları nûrları cihana saçmaktadır.”

Dediği halde, hemen devamında şöyle söylemektedir:

“Evliya öldü. Bugün bulunanın da nerede olduğu bilinmiyor.”

Bu sözü ile 1400 yıldan beri tevatüren gelen ve bir evliya mektebi olan tasavvuf yoluna darbe vurmak istemiş, etrafına topladığı binlerce müslümanın yollarını kesmiş, nûr kaynağı olan evliyâullahın kalplerinden saçılan nûrlardan mahrum etmiştir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” buyuruyor. (Yunus: 62)

Kur’an-ı kerim her asra hitap ettiğine göre, kıyamete kadar hiçbir asırda hiçbir zaman yeryüzünden veli eksik olmayacaktır. Her zaman için 124 bin veli mevcuttur.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmaktadır:

“Her asırda benim ümmetimden sabikûn (önde gelenler) vardır ki, bunlara büdelâ ve sıddikûn ıtlak olunur (söylenir). Haklarındaki inayet ve merhamet-i ilâhiye o kadar boldur ki, sizler de o sayede yer ve içersiniz. Yeryüzü halkı için vukuu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla kaldırılır.” (Nevâdir-ül Usül)

Bir başka paragrafında “Sâdıklarla beraber olmayı” emir buyuran Tevbe sûre-i şerif’inin 119. Âyet-i kerime’sini beyan ettikten sonra “Dinimiz evliyâ ile beraber bulunmayı, onları severek bağlanarak Râbıta yapmayı, böylece kalplerinden feyz almayı istemektedir.”

Dediği halde, yukarıdaki sözlerin hemen arkasından:

“Bugün yeryüzünde bir veli bir mürşid görülmüyor.” demektedir.

Dinimiz evliyâ ile beraber olmayı emir buyurduğuna göre, Allah-u Teâlâ her zaman için veli kullarını bulundurmasını temin etmiş demekir. Çünkü kullarına takat getiremeyecekleri emirleri yüklemez.

Gerek gazetelerinde gerekse diğer yayın organlarında, halka hakikatı gösterecekleri yerde, evliyâ menkıbeleri ile oyalamaktadırlar.

Bu gibi yol saptırıcılar hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor:

“Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın.” (A’raf: 86)

Kitabının adı geçen bölümünün bir diğer paragrafında ise:

“Hicri ondördüncü yüzyılın yarısından sonra dünyanın hiç bir yerinde mürşid-i kâmil görülmediğine göre...” demektedir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz? Yoksa size âit bir kitap var da ondan mı okuyorsunuz?”(Kalem: 36-37)

Hüseyin Hilmi Işık, Tarikat-ı Nakşibendi’ye meşayıhından Seyyid Abdülhakim -kuddise sırruh- Hazretleri’ne bağlı idi. O zât 1943’de vefat etti, yerine kimseyi bırakmadı, o yol orada kesildi. O ise yazdığı kitaplarla zahiren o yolu devam ettirmeye çalışıyor. Kıyamete kadar devam edecek olan ana caddeden nasipdar olanların nasiplerinden mahrum etmiş, mânevî hayatlarını da katletmiş oluyor.

Yol var adama muhtaç, yol var adam o yola muhtaç.

Işıkçılar din-i İslâm’ı bıraktılar, dünyayı tercih ettiler ve dünyaya daldılar. Bütün iş ve icraatlarını dünyanın çıkarına yönelttiler. Allah-u Teâlâ’nın kesinlikle haram kıldığı fâizi hoş gördüler ve içine daldılar. Allah-u Teâlâ’nın bütün hükümlerine ve yasaklarına göz yumdular. Resulullah Aleyhisselâm’ın Hadis-i şerif’lerine aldırmaz oldular. Böylece din-i İslâm’dan ayrılarak, onlar da böyle bir isim altında türediler. Bir isimle ayrı bir din kurdular. Dinimizi ve vatanımızı parçaladılar.

Yalnız ötekilerden farklı tarafları şu:

Bunlar dilenmiyor, kimsenin malını gasbetmiyor, sofra eşkiyalığı yapmıyor, halkı soymuyorlar. Fakirin hakkı olan zekâtı yemiyorlar, fitre ve kurban almıyorlar.

Ve fakat dinden ayrıldılar. Dinden ayrılınca onlarda din aşkı da kalmadı.

Bunun da sebebi şu Hadis-i şerif’tir:

“Dünyaya muhabbet, büyük günahların en büyüğüdür.” (Deylemi)

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“Resul’üm! Şüphesiz ki biz bu Kur’an’ı insanlar için sana hak olarak indirdik.

Artık kim doğru yolu seçerse kendi yararınadır. Kim de saparsa kendi zararına sapmış olur.

Sen onların üzerine vekil değilsin.” (Zümer: 41)


  Önceki Sonraki