Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KÜFRÜ HOŞ GÖREN NARCILARIN İÇYÜZÜ - Ömer Öngüt Görüşleri Sözleri Kitapları Düşünceleri Yazıları Eserleri
Cep Kitapları
KÜFRÜ HOŞ GÖREN NARCILARIN İÇYÜZÜ
Muhterem müellif Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri FETÖ Terör Örgütü’nün içyüzünü 1994 yılından itibaren Hakikat Aylık islâm Dergisi’ndeki makaleleri ile duyurmaya çalışmışlar, 1999 yılında da bu eseri neşretmişlerdir.

Hazret-i İsâ Aleyhisselâm’ın Şahsiyeti

Hazret-i İsâ Aleyhisselâm’ın Şahsiyeti


Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde İsâ Aleyhisselâm’ın yaratılmış bir insan olduğunu, diğer varlıklar gibi geçici bir hayata sahip bulunduğunu beyan buyurmaktadır:

“De ki: Eğer Allah Meryem oğlu Mesih’i, anasını ve yeryüzünde bulunan insanların hepsini yok etmeyi dilerse, Allah’a kim bir şey yapabilecektir.” (Mâide: 17)

Çünkü her şey O’nun kahrının ve saltanatının altında bulunmaktadır. O halde O’nun kudretine ve dilemesine kim engel olabilir?

Nitekim Hazret-i Meryem’i dünya hayatından mahrum bırakmıştır. Hazret-i Mesih de bir insandır, o da Allah-u Teâlâ’nın koruması olmasa bir dakika bile yaşayamaz.

“Göklerin, yerin ve ikisinin arasında ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’ındır.” (Mâide: 17)

Bütün varlıklar üzerinde varetme, ve yoketme, yaşatma ve öldürme hakkı Allah-u Teâlâ’nındır. Dilediğini hayatta bırakır, dilediğini yok eder. Şüphe yok ki Hazret-i Mesih de bunların içinde ve Allah-u Teâlâ’nın hükmü altındadır. Bunun böyle olduğunu hıristiyanların da bilmesi gerekir.

“Dilediğini yaratır.” (Mâide: 17)

Dilerse bir erkekten dişi yaratmak sureti ile çeşitlendirir, nitekim Âdem Aleyhisselâm’dan Hazret-i Havva’yı böyle yaratmıştır. Dilerse İsâ Aleyhisselâm’ı yarattığı gibi bir dişiden erkek yaratmak suretiyle çeşitlendirir. Dilerse hem erkek, hem dişiden yaratır ki diğer insanları da böyle yaratmış ve yaratmaktadır. Aynı halde dilerse diride ölüm yaratır, dilerse ölüde hayat yaratır. Dilerse çok yaratır, dilerse nadir ve benzersiz yaratır. Dilerse hiçbir mahlûk hizmetinde kullanmadan yaratır, dilerse diğer bir mahlûku aracı yaparak yaratır ki, işte İsâ Aleyhisselâm’ın eliyle kuş yaratması, ölüleri diriltmesi de bu kabildendir.

İsâ Aleyhisselâm bunları yaparken Allah’a karşı gelmiş, ve kendi ilâhlığını göstermiş değil, ancak Allah’ın iradesini yerine getirmiş ve ancak O’nun ilâhlığını ispat etmiştir. Yoksa Allah-u Teâlâ dilemeseydi İsâ Aleyhisselâm bunların hiçbirini yapamazdı. İşte Allah-u Teâlâ bu şekilde her dilediğini dilediği gibi yaratır.

“Allah’ın kudreti herşeye yeter.” (Mâide: 17)

O’nun kudreti hiçbir şekilde kayıda ve sınırlamaya bağlı değildir.

Şu halde “Allah Meryem oğlu Mesih’tir” diyenlerin kâfir olduklarında şüphe yoktur.

Bunlarla dostluk kuran narcıların da durumlarını siz düşünün, vicdanınıza danışıp karar verin.

İsâ Aleyhisselâm Hıristiyanlar’a karşı delil olması için kendisinin de Allah’ın bir kulu olduğunu ifade etmiş ve bu konuda kendileriyle onlar arasında herhangi bir ayırım gözetmemiştir.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Ey İsrailoğulları, benim de Rabb’im sizin de Rabb’iniz olan Allah’a kulluk edin.

Kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar. Varacağı yer ateştir, zâlimlerin yardımcıları yoktur.” (Mâide: 72)

Kim Allah’tan başkasının ilâh olduğuna inanırsa o asla cennete giremez. Çünkü cennet bir olan Allah’a inananların yurdudur.

Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:

“Andolsun ki: ‘Allah üç ilâhtan üçüncüsüdür.’ diyenler de kâfir olmuşlardır. Oysa tek bir ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer bu dediklerinden vazgeçmezlerse elbette onlardan inkâr edenlere çok acıklı bir azap dokunacaktır.” (Mâide: 73)

“Allah üç ilâhtan üçüncüsüdür.” demek, hem “Üç” kelimesi, hem de “Üçüncü” kelimesi itibariyle olmak üzere iki yönden küfürdür, katıksız şirktir. Bir ilâhtan başka ilâh olmadığı halde üç ilâh farzetmek, bir olan Allah’ın hakkını inkârdır, zulümdür. “Allah üç” demek, gibi bir çelişkidir.

Hıristiyanlar kendi dinlerini İsâ Aleyhisselâm’ın getirmiş olduğu ve ondan önceki bütün peygamberlerin getirdiği tevhid inancından çıkararak, Allah-u Teâlâ’nın dini ile hiçbir alâkası bulunmayan sapıklıklara düşmüşlerdir.

Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:

“Allah’ın, peygamberleri toplayıp da ‘Size ne cevap verildi?’ dediği gün onlar ‘Bizim hiçbir bilgimiz yok, şüphesiz ki gizlilikleri hakkıyla bilen ancak sensin!’ diyecekler.” (Mâide: 109)

Biz neyi biliyorsak, sen onu bizden daha iyi bilirsin. Ümmetlerimizin içlerinde gizlediklerini, arkamızda neler yaptıklarını sen bizden daha iyi bilirsin. Her türlü eksiklikten münezzeh olan ancak sensin.

“Allah o zaman şöyle diyecek:

Ey Meryem oğlu İsâ! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Seni kudsi ruh ile desteklemiştim.” (Mâide: 110)

Sana bu vasıta ile, lâzım gelen şeyleri öğretmiş, dinin hakikatlerini telkin etmiş, seni her yönden takviye etmiştim.

“Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun.” (Mâide: 110)

Çocuk iken mucize olmak üzere;

“Ben Allah’ın kuluyum, bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı.” diyordun. (Meryem: 30)

Yetişkin iken de insanlara Allah’ın dinini tebliğ etmek için onlarla konuşuyordun.

“Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim.” (Mâide: 110)

Sana Tevrat ve İncil ile beraber, yazmayı ve faydalı ilim olan hikmeti öğrettim.

“Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyor ve ona üflüyordun, benim iznimle hemen kuş oluyordu.” (Mâide: 110)

Bütün bunlar benim iznimle ve takdirimle meydana geliyordu.

“Anadan doğma körü ve alacalıyı benim iznimle iyileştiriyordun.” (Mâide: 110)

Görmeyen körlere, şifa bulmaz alacalılara benim emrim ve dilemem ile şifa veriyordun.

“Ölüleri benim iznim ile hayata çıkarıyordun.” (Mâide: 110)

Benim emrim ve dilemem ile ölüleri diriltiyordun.

Allah-u Teâlâ İsâ Aleyhisselâm’a ulûhiyet isnad edenleri reddetmekte, bu harikulâde hallerin Zât-ı Akdes’i tarafından olduğunu ve mucize olarak onları kulu ve peygamberi İsâ Aleyhisselâm’ın eliyle gösterdiğini açıklamaktadır.

“İsrailoğullarına apaçık delillerle geldiğin zaman onlardan inkâr edenler ‘Bu apaçık bir büyüdür’ demişlerdi de ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim.” (Mâide: 110)

Böylelikle onlar mucizeyi büyü olarak değerlendirmiş, Peygamber’i de büyücülükle nitelendirmişlerdi. Fakat onlar maksatlarına eremediler.


  Önceki Sonraki