Büluğ çağına eren akıllı her insanın, Allah-u Teâlâ'nın varlığına ve birliğine iman etmesi farzdır. Dini tebliğden haberi olmayan insanlar bile onun varlığını ve birliğini akılları ile bulmakla mükelleftirler. Çünkü Allah-u Teâlâ insanları kendisini bulabilecek ve inanacak bir kabiliyette yaratmıştır ki bu inanç; insanın fıtratında vardır.
Güzeli çirkinden, iyiyi kötüden, hakkı haksızlıktan ayırabilecek bir istidatta yaratılan insan, o büyük iman hakikatını da bulabilecek kabiliyettedir.
İman mutlak tasdiktir. Söylenen sözü kendi isteği ile kabullenmek, gönülden benimsemek, şüpheye yer vermeyecek şekilde kesin olarak içten inanmak, teslim olmak, karşısındakine güven vermek demektir.
İslâm dinine göre ise; Allah-u Teâlâ'nın varlığına, birliğine, Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'-ın O'nun kulu ve Peygamberi olduğuna ve onun Allah-u Teâlâ tarafından bize getirip tebliğ ettiği esas ve hükümlerin doğru ve gerçek olduğuna tereddüt etmeden kesin olarak inanmaktır.
Âyet-i kerime'de de Allah-u Teâlâ'ya iman edip de sımsıkı sarılanlara müjde vardır:
"Allah'a iman edip de sımsıkı sarılanları, Allah kendi katından bir rahmet ve lütf-u inâyetin içine sokacak, onları kendisine varan doğru bir yola eriştirecektir." (Nisâ: 175)
Muhterem müellif tarafından neşredilen İslâm İlmihali'nin bölümlerinden birisi olan İslâm'ın İman Esasları, ayrı bir kitapçık halinde hazırlanarak sizlerin istifadesine arzedilmiştir.