Sûret-i Hak’tan görünen bu bölücüler, evvelâ kendilerini İslâm’ın ön safında gösterdiler ve İslâm’ın müdafisi gibi göründüler. “Hakk geldi bâtıl gitti.” diyerek ortaya çıktılar ve ortalığı çınlattılar. Saf müslümanlar hak zannıyla saflarına geçti, çünkü imana susamışlardı. Bu suretle etraflarında fertler toplandı. Vaktaki birazcık iktidara gelince ve koltuğa oturunca, Hakk’ı bıraktılar, bâtıl olan maddeye sarıldılar. İçleri dışarıya çıktı. Sonra kendilerine tâbi olanların imanlarını soydular ve halkı da kaz gibi yoldular.
Erbakan ise bütün bu ilâhî emirleri inkâr edip Refah dinini kuruyor, onu İslâm dalı ile süslemek istiyor, değerlendirmeye çalışıyor.
Erbakan kurduğu refah dininin dallarını İslâm dini ile süslemek istediyse de her dalı kurudu ve dini de çürüdü. Zira kendisi çürüktü, dini de çürük.
Kurduğu dinine neler mâletmek istedi?
1. “Refahtan başka İslâm yoktur.” dedi. (N. Erbakan'ın Düzce konuşması)
Bu küfürdür. O böyle söylüyor.
Şu Âyet-i kerime ile onun bu sözünü çürüttük:
“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i imran: 19)
Allah-u Teâlâ ise işte bu Âyet-i kerime’si ile böyle ferman buyuruyor. Bu Âyet-i kerime İslâm ile küfrü ayırmıştır.
O ise bu Âyet-i kerime’yi inkâr ediyor, kendi arzusunu hüküm yerine koymak istiyor ve böyle söylüyor.
2. Kendi dinine girmeyenler hakkında: “Refah partisinden olmayanlar patates dinindendir.” dedi. (N. Erbakan'ın Sivas Sıcak Çermik konuşması)
Şu Âyet-i kerime ile onun bu sözünü çürüttük:
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, onunki katiyyen kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır.” (Âl-i imran: 85)
Ayakta dimdik duran din budur. Bu Âyet-i kerime’dir, hakikat ile dalâlet ayrılmıştır.
3. Allah-u Teâlâ’nın veli kulları hakkında: “Burada bir veli varmış! Refah’a hizmet mi etti de veli oldu?” dedi. (N. Erbakan'ın Bolu konuşması)
O öyle söylüyor.
Şu Âyet-i kerime ile onun bu sözünü çürüttük:
“İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Yunus: 62)
Allah-u Teâlâ ise böyle beyan buyuruyor. Bunlar Allahlık dâvâsında bulunurlar. Ve fakat din-i İslâm dışına çıktıklarını bilmezler.
4. “Refahçı olmayanın Hacc’ı kabul olmaz.” dedi. (N. Erbakan'ın Sivas Sıcak Çermik konuşması)
Şu Âyet-i kerime ile onun bu sözünü çürüttük:
“Hacc’a gidip gelmeye gücü yeten herkesin Kâbe’yi ziyaret etmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse şüphesiz ki Allah âlemlerden müstağnidir.” (Âl-i İmran: 97)
5. “Zekâtı bize vermezseniz kabul olmaz.” dedi. (N. Erbakan'ın Sivas Sıcak Çermik konuşması)
Şu Âyet-i kerime ile onun bu sözünü çürüttük:
“Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak fakirlere, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlara, kölelik altında bulunanlara, borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya mahsustur. Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.” (Tevbe: 60)
6. “Refahçı olmayanın nikâhı sahih olmaz.” dedi. (N. Erbakan'ın Sivas Sıcak Çermik konuşması)
Şu Âyet-i kerime ile onun bu sözünü çürüttük:
“Nikahınıza aldığınız kadınların mehirlerini bir hak olarak seve seve verin. Bununla beraber eğer mehirlerinin bir kısmını kendiliklerinden gönül hoşnutluğu ile size bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin.” (Nisâ: 4)
7. Yaptığı açıklamalarla; küfrünü ilân edip, Hazret-i Allah’a secde etmeyenleri, Hazret-i Kur’an’ı inkâr edenleri, İslâm’ı yaşamayıp, abdestle gusülle ilgisi olmayanları “Kardeş olarak kucaklıyoruz.” dedi. (RP. 4. Olağan Kongresi - Ankara)
Erbakan: “Aleviler bizim kardeşimizdir.” dediğine göre, meğer o da alevî imiş.
Şu Âyet-i kerime’ler ile onun bu sözünü çürüttük:
“Mü’minler kardeştirler.” (Hucurat: 10)
“Sizin dostunuz ancak Allah’tır, O’nun Peygamberi’dir. Bir de, Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazlarını kılan, zekâtlarını veren müminlerdir.” (Mâide: 55)
8. Yahudi ve hıristiyanlarla müslümanların eşit olduğunu söyledi. (RP. 4. Olağan Kongresi - Ankara)
Şu Âyet-i kerime ile onun bu sözünü çürüttük:
“Ey inananlar! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Allah’ın aleyhinize apaçık ferman vermesini mi istersiniz?” (Nisâ: 144)
9. Ayrı bir parti kurarak bölücülük yapmış, Allah-u Teâlâ’nın hizbine karşı partisini ilân etmiştir.
Şu Âyet-i kerime ile onun bu durumunu çürüttük:
“İşte onlar Allah’ın hizbi (partisi)dir. İyi bilin ki kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah’ın hizbi (partisi)dir.” (Mücadele: 22)
10. Setir hakkındaki Âyet-i kerime’leri inkâr edip setrin kalkması için imza vermiştir.
Onun bu hareketinin ne kadar yanlış olduğunu şu Âyet-i kerime’lerle izah ve ispat ettik:
“Mümin kadınlara da söyle! Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar, ırzlarını namuslarını korusunlar. Ziynet (yerlerini) açıp göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan, (yüz ve eller) müstesnâdır. Baş örtülerini (göğüs ve boyunları görünmeyecek şekilde) yakalarının üstüne koyup örtsünler.” (Nur: 31)
Onun bu hareketinin şu Âyet-i kerime’ler mucibince de ne büyük bir küfür olduğunu ortaya koyduk:
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerdir.” (Mâide: 44)
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar zâlimlerdir.” (Mâide: 45)
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar fâsıklardır.” (Mâide: 47)
Önce O’nun indirdiğini reddetmekle küfür suçu işlemiştir. İkinci olarak O’nun hükümlerini çiğnemekle zulüm suçunu işlemiştir. Üçüncü olarak ise sapmakla fâsık olmuştur.
İlk din kuran Erbakan’dır. İlk para toplayan Erbakan’dır. İlk olarak müslümanları İslâm dininden kaydırıp kendi dinine sokan yine odur. İlk çığırı o açmıştır.
•
Setrin müdafisi gibi görünüyorlar. Setrin kalkması için imza vermedi mi?
Kur’an-ı kerim kurslarının müdafisi gibi görünüyorlar. Kapatılması için imza vermedi mi?
“İmam-Hatip mektepleri bizim evimizin arka bahçesidir.” dedi. Bunu da kendilerine mâletmek istedi. Bu mekteplerin kapanması için de imza vermedi mi?
Ve Ümmet-i Muhammed’e gelen bütün zararlar, bunlardan gelmedi mi?
Şimdi soruyorum size!
Bunu müslüman yapar mı hiç?
Onun bütün bu İslâm’a aykırı beyanlarının her birini Âyet-i kerime’lerle nasıl çürüttük!
“De ki: Hak geldi bâtıl gitti. Çünkü bâtıl yok olmaya mahkûmdur.” (İsrâ: 81)
•
Hani o “Hak geldi, bâtıl gitti!” diyenler? Hani o Allah-u Teâlâ’nın dinini kendisine mâletmek isteyen, Allahlık dâvâsında bulunan, “Zekâtı bize vermezsen kabul olmaz.” diyenler? Refah dini için erkeği dişisi kapı kapı dolaşıp dilenenler ve halkı soyanlar? Hakkı ceplerine atıp bâtıl olup çıkanlar?
Bunların bütün gayeleri kendi kurdukları dinlerine dâvet etmekti.
Ve fakat bu hakikat nûru çıkınca; yıldızların karanlığı delip geçtiği gibi, zulmâniyeti deldi geçti. Hakk gelince bâtıl gitti, bunlar da bâtıl olup gittiler.
Bu ilâhi dâvet karşısında maskeleri düştü. Nur-i ilâhi hâkim oldu. Ne Allahlık dâvâsı kaldı, ne de onları ilâh edinen türemelerinde bir bağlılık kaldı. Hepsi de sükût-u hayâle uğradılar.
Allah-u Teâlâ bunlara daha dünyada iken gadap etti, rezil ve rüsvay etti. Âhiretteki durumları ise Allah’a kalmış.
Bunların bu ihanetleri ve hainlikleri yanlarına kâr kalmayacak, hepsi de rezil ve rüsvay olacak. Mülkün sahibi; herkesi imtihan edecek, dilediğini dilediğine verecek.
Hakikat güneşi meydana çıkınca, ruhu ölenlerin kimisi dirildi, kimisi de ebedî âfâta gömüldü.
•
Ey Refahçılar! Şimdi size soruyorum. Kendi vicdanınıza bir danışın. Bu Âyet-i kerime’ler Allah-u Teâlâ’nın hükmüdür.
Diğer taraftan sizin ilâh edindiğiniz imamın hükümlerini sıralıyorum. Bütün gayemiz ikaz ve irşaddır.
Her ne kadar isim değişti ise de zihniyet değişmemiştir. Bu zihniyete bir kör tapa vurmamız lâzımdır.
O ise bunların içinde öyle insanlar biliyorum ki, İslâm için canını, malını feda etmeye hazır. Bu kadar iyi insanlar içlerinde mevcuttur. Bunları gördükçe yüreğim parçalanıyor. Allah’ım hidayet ihsan buyursun, imanımızı kemâlleştirsin.
Burada bir şey daha var ki; çok hulusi bir kalb-i selim ile Hazret-i Allah’a yönelip, tevbe ederse, tekrar İslâm dinine girerse, Allah-u Teâlâ’nın partisine dahil olursa, Allah-u Teâlâ tevbesini kabul ederse, dünya saâdetine, ebedî selâmete erebilir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur.” buyuruyor. (Tevbe: 74)
Şayet İslâm dinine dönmezse; âkıbetlerini açıklıyorum!
Küfür içinde yaşar, küfür içinde ölür.
Oysa Cenâb-ı Hakk Âyet-i kerime’sinde:
“Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak lâzımsa O’na yaraşır şekilde öylece korkun. Sakın siz müslüman olmaktan başka bir sıfatla can vermeyin.” buyuruyor. (Âl-i imran: 102)