“Cuma namazı kılınmaz.” diyenlere gelince;
Eğer bu Din-i mübin bir avuç bölücülerin zanları gibi olsaydı, şimdiye kadar ne dinde bir esas kalırdı, ne de Cuma’nın esamesi kalırdı. Yahudilerin Tevrat’ı, Hıristiyanların İncil’i bozdukları gibi olurdu.
Cuma namazı farz-ı ayındır. Cuma günü ise müslümanların bayramıdır. Kur’an-ı kerim’de hususiyetle bir Cuma sûresi mevcuttur. Hazret-i Allah bu sûre-i şerif’in 9 ve 10’uncu Âyet-i kerime’lerinde kesin olarak şöyle emir buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah’ı zikretmeye koşun. Alış-verişi, işi-gücü bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
Namaz kıldıktan sonra yeryüzüne dağılın, Allah’ın fazlından nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.”
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Her kim Cuma namazını üç kere zaruretsiz terkederse Allah-u Teâlâ onun kalbini mühürler.” (Tirmizî)
“Bir takım kimseler ya Cuma namazlarını terketmekten vazgeçerler veya Allah-u Teâlâ onların kalplerini muhakkak ki mühürleyecektir. Sonra da onlar gafillerden olurlar.” (Müslim)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in beyanı bu. Onlar ise, bu Hadis-i şerif’leri dinlemeyip, hiçe sayıyorlar. Bunun için bunların kitapları ayrıdır. Kendi kitaplarına göre hüküm veriyorlar. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif esastır. Lâfa lüzum yok. Doğru sözlü iseler, Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle dâvâlarını isbat etsinler. Aksi halde yalancı olduklarını siz de bilin, onlar da bilsinler.
Diğer Hadis-i şerif’lerde ise şöyle buyururlar:
“Ey insanlar! Şunu da muhakkak bilin ki, Allah-u Teâlâ Cuma’yı içinde bulunduğunuz şu yılımın şu ayında, şu gününde ve makamımda kıyamet gününe kadar farz kılmıştır. Binaenaleyh her kim benim hayatımda veya benden sonra adil veya zalim bir imamı olduğu halde, Cuma namazını hafife alarak veya farziyetini inkâr ederek terk ederse, Allah onun dağınık işlerini toplatmasın, iki yakasını bir yere getirmesin ve işinde bereket vermesin. Haberiniz olsun ki o kimsenin namazı yoktur. İyi biliniz ki o kimsenin zekâtı da yoktur. Haccı ve orucu da yoktur. İyi biliniz ki onun iyiliği de yoktur. Nihayet tevbe edinceye kadar. Her kim tevbe ederse Allah-u Teâlâ da onun tevbesini kabul eder.” (İbn-i Mâce)
Ey yalancı bölücü! Seni bu fetva makamına kim tayin etti? Yalan söylemediğini ispat için bu Hadis-i şerif’e cevap ver. Ama siz yalancısınız, Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’e cevap veremezsiniz. Ancak kendi kitaplarınıza göre süsleyip, püsleyip halkın önüne sunarsınız. Çünkü şeytan da bunu size süslü gösterdi.
Bir Hadis-i şerif’te de:
“Üç Cuma’yı zaruretsiz terkedenler münâfıklardan sayılır.” buyuruluyor. (Taberâni)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz böyle buyurduğu halde, onlar Hadis-i şerif’lerin hükümlerine rızâ göstermiyorlar. Ve müslümanları münafıklığa sevkediyorlar.
Bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Her zamanın hükümdarına itaat et, her imamın arkasında namaz kıl. Ashabımdan hiçbirisine sövüp sayma.” (C. Sağir)
Bir Âyet-i kerime’de ise:
“Size peygamber neyi verdiyse onu alınız. Neden nehyetti ise ondan kaçınınız.” buyuruluyor. (Haşr: 7)
Hazret-i Allah’ın ve Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in emri bu.
Allah-u Teâlâ bölücülük yapanları:
“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir.” (En’am: 159)
Âyet-i kerime’siyle kulluğuna kabul etmiyor.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise:
“Ayrılık yapan bizden değildir.” (Münâvi)
Hadis-i şerif’iyle ümmetliğe kabul etmiyor.
Onlar ise emr-i ilâhî ile emr-i peygamberî’yi hiçe sayarak tayin edilmiş imamı kabul etmiyorlar. Sizi kim tayin etti?
Bunun için bu yetmişiki fırka dış düşmandan daha büyük, daha çok İslâm’ı tahrip ve tahrif yapıyor. Bu din, babanızın dini mi ki arzunuzla hareket ediyorsunuz? Hüküm vermek yalnız Allah’a mahsustur.
Âyet-i kerime’de:
“Yaratmak da emretmek de O’na mahsustur.” buyuruluyor. (A’raf: 54)
Hadi bu Âyet-i kerime’ye cevap ver! Siz kendi kitabınıza göre konuşuyorsunuz. Biz ise Hazret-i Allah’ın kitabına göre konuşuyoruz. Doğru sözlü iseniz Âyet-i kerime ile cevap verin, aslâ lâf kabul etmiyoruz.
Herkesin zannı kabul edilseydi, yetmişiki fırka değil, binlerce fırkaya ayrılırdı.