Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
'İLÂHÎ GÖRÜŞ BİRLİĞİ'NE DÂVET - Ömer Öngüt Görüşleri Sözleri Kitapları Düşünceleri Yazıları Eserleri
Cep Kitapları
'İLÂHÎ GÖRÜŞ BİRLİĞİ'NE DÂVET
Bu kitapla müslümanlar İlâhî Görüş Birliği’ne dâvet edilmekte, hakiki kardeşlik ve birliğin ancak ve ancak İslâm dininde olacağı izah edilmektedir.

Bölünmeler ve Bölücüler

Bölünmeler ve Bölücüler


Din adına yapılan her bölünme İslâm dininde bir ihanettir, bir zulümdür. Bu bölücüler rücû etmedikleri takdirde, çok şiddetli bir azapla kendilerine yazık etmiş olurlar.

Âyet-i kerime’de:

“Aralarında çıkan gruplar birbirleriyle ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!” buyuruluyor. (Zuhruf: 65)

Allah-u Teâlâ’nın beyanı bu. Bölücülerin hareketleri ise Hazret-i Kur’an’a hep ters, biz onların yalancı olduklarını söylüyoruz.

Müminun sûresi 52-56. Âyet-i kerime’lerini dikkatlice inceleyin, bunların yalancı olduklarını göreceksiniz:

“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.

Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.

Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak!

Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.” (Müminun: 52-56)

Bu Âyet-i kerime’lere göre iyi bilin ki, bunların kitapları ayrıdır, Hazret-i Kur’an’a uymazlar. Bunların dinleri ayrıdır, İslâm dinine uymazlar. İslâm gibi görünürler, fakat İslâm dininin esasına tâbi olmazlar. Partileri ayrıdır, İlâhî partiye tâbi olmazlar. Allah-u Teâlâ onların dalâlet batağında olduklarını da beyan buyuruyor.

Bütün bu ayrılıklar dinlerinin, kitaplarının ve partilerinin ayrı olduğundan ileri geliyor. Allah-u Teâlâ’nın kitabına göre değil, kendi dinlerine ve zan kitaplarına göre hüküm veriyorlar. Kitapları ayrı olduğu için bu Âyet-i kerime’ler onların kitaplarında bulunmaz.

Haklarında bunca Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’leri önlerine serdiğimiz halde, bu bölücülere “Müslümanlardır.” zan gözü ile bakmak, bu Âyet-i kerime’leri inkâr etmek veyahut hafife almak demektir. Bunu ise ancak ruhu ölen bir kimse yapabilir. İman sahibi asla yapamaz. Eğer bundan sonra da bölücülere destek verirseniz, bu Âyet-i kerime’lere karşı geldiğinizi çok iyi bilin. Çünkü bizim beyanımız Allah ve Resul’ünün beyanıdır, şahsî içtihadımızı kullanmıyoruz.

Şimdi biz çekilelim aradan. Bölücüleri Hazret-i Allah ve Resul’ü ile başbaşa bırakalım. Onlarla muhatap değiliz.

Gerçek Hazret-i Allah’a ve O’nun sevgili Peygamber’ine uymakla olur. Onun içindir ki, sizi bölücülerden kurtarıp “İlâhî Görüş Birliği”ne dâvet ediyoruz. Bize düşen hakikatı tebliğdir.

Allah-u Teâlâ Şûrâ sûresi 15. Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“İşte bundan ötürü sen onları tevhide, birliğe dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma.

Ve de ki: Allah’ın indirdiği kitaba inandım, aranızda adalet yapmakla emrolundum.

Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize sizin işledikleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar. Dönüş de ancak O’nadır.”

Cenab-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Ümmetim benden sonra yetmişüç fırkaya ayrılacak, bir fırka müstesnâ, diğerleri hep ateştedir.

-’Onlar kimlerdir yâ Resulellah?’

Benim ve ashabımın yolunda olanlardır.” (Ebu Dâvud)

Ey kardeşler!

Sizi kurtuluşa, yani o bir fırkaya dâvet ediyorum. Bu, İLÂHÎ GÖRÜŞ BİRLİĞİNE DÂVET’tir.

Kitabımız birdir; o halde Allah ve Resul’ünde birleşmemiz gerekiyor. Bu da hiçbir zaman madde, menfaat, önderlik, liderlik istememek şartıyla gerçekleşir.

Bugün herkes haklı olduğunu iddiâ ediyor, başkalarının dalâlette olduğunu söylüyor. Halbuki o bir fırka ehlince mâlumdur.

Diyeceksiniz ki “Ehlince mâlum olan bu fırka nasıl ayırdedilir?”

Bu fırka, Fırka-i nâciye’dir. Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.

Onlar iman edip takvâya ermiş olanlardır. Dünyâ hayatında da âhirette de onlar için müjdeler vardır. Allah’ın verdiği sözlerde asla değişme yoktur. Bu en büyük saadetin tâ kendisidir.” (Yunus: 62-63-64)

Bu fırka bunlardır.

Bu fırkanın alâmeti ise; Onlar Allah ve Resul’üne davet ederler. Gönüllere Allah ve Resul’ünün muhabbetini sokmaya gayret ederler. İnsanları arındırıp rızâ yolunda birleştirmeye çalışırlar. Bu kimseler gerçekten Hakk’ın hizmetçisidirler ve ancak Allah’a hizmet ederler.

Âyet-i kerime’de:

“Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve Hakk ile hüküm verirler.” buyuruluyor. (A’raf: 181)

Diğerleri ise, şeytanın hizmetindedirler. “Cihad, cihad...” derler. Onların cihadı dinardır. Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bunlar hakkında “Dînuhum dinâruhum = Onların dinleri para olacak.” buyuruyorlar. Bunlar cihadı gerçekte mevki ve maddeye açmışlardır. Her biri kendi dalâlet yollarına davet ederler.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün yere bir çizgi çizerek “Bu Allah yoludur.” buyurdular. Yine bu çizginin sağına ve soluna başka çizgiler daha çizdikten sonra “Bunlar da yollardır, bu yolların her birisinde insanları o yola çağıran birer şeytan bulunur.” buyurdular ve:

“İşte bu benim dosdoğru yolumdur, siz ona uyun. Başkaca yollara gidip de onlar sizi Allah’ın yolundan ayırmasın.” (En’am: 153) Âyet-i kerime’sini okudular. (Dârimî-Sünen)

Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime’de:

“Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın.’ buyuruyor. (A’raf: 86)

Zan ilmi hiçbir zaman hakikata erişemez.

Bize soruyorlar:

“Sizin grubunuzun adı nedir?”

Elhamdülillahi Rabbil-âlemin. Dinimiz İslâm, kitabımız Kur’an, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhis-selâm’dır.

 

“Hangi partidensiniz?”

Hazret-i Allah ve Resul’ünün partisindeniz.

Âyet-i kerime’de:

“İşte onlar Allah’ın hizbi (partisi)dir. İyi bilin ki kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah’ın hizbi (partisi)dir.” buyuruluyor. (Mücâdele: 22)

Bu Âyet-i kerime mucibince biz “Hakk parti”liyiz, “Halk parti”lilerle ilgimiz yoktur. Biz bunu resmen beyan etmişiz ve bizim partimiz 1400 küsür sene evvel kurulmuştur.

Her grubun ve partinin adı var. Allah-u Teâlâ onlar hakkında hükmünü vermiş, âkıbetlerini açık olarak beyan etmiştir.

Bölücü ve particilerin dinden kaydıklarına dair bunca Âyet-i kerime var iken; Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde ümmetinin yetmişüç fırkaya ayrılacağını, yetmişikisinin dalâlette ve cehennemde olacağını, ancak Resulullah Aleyhisselâm’ın ve ashâbının yolunda olanların cennete gireceğini resmen beyan ederken; diyeceksiniz ki bunlar Âyet-i kerime’leri ve Hadis-i şerif’leri görmüyorlar mı?

Evet, görmek istemiyorlar. Nefsâni ve dünyevî arzularına uyarak bu Âyet-i kerime’lerin apaçık mânâlarını görmemezlikten ve bilmemezlikten gelip, bâtıl ve mesnetsiz fikir ve iddiâlarını Hakk ve hakikat gibi göstermek isteyen bu gibi kimseler dalâlet batağına kaymışlardır, onlar bir şey görmezler. Her bölücü kendi yolu ve partisi ile öğündüğü için yalnız kendilerinin müslüman olduklarını, doğru yolda bulunduklarını zannederler.

Halbuki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle beyan buyurur:

“Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık o onun ayrılmaz bir arkadaşıdır. Hiç şüphesiz ki şeytanlar o insanları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin hidayete erdirilmiş olduklarını zannederler.

Nihayet o bize geldiği zaman der ki ‘Ey şeytan! Keşke benimle senin aranda gün doğusu ile batısı kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü arkadaşmışsın sen.” (Zuhruf: 36-37-38)

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

“Hakikat Vakfı” bu vakfın ismidir. Sakın ha, bunu yolumuza atfederek bölücülüğe sapmayın. Sakın sizde bir isimle bir bölücü daha türemesin.

Gayemiz “İSLÂM”dır, isim değil.

Muradımız “HAZRET-İ ALLAH VE RESUL’Ü”dür, bölücülerden herhangi biri değil.

Biz kendimizi Hazret-i Allah ve Resulü’ne boyun bükenlerin hizmetçisi olarak ilân etmişizdir, efendisiyiz dememişizdir. Rızâ-i ilâhî’den başka hiçbir gayemiz yoktur. İslâm’dan daha büyük şeref olamaz.

Bizim yolumuzun diğer yollardan asıl ayrılış noktası şudur.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.” buyuruyor. (Yâsin: 21)

Ne para toplarız, ne de talebelerden ücret alırız. Bütün yaptığımız iş ve icraatlar kendi gayretlerimizledir. Çalışanlar yalnız rızâ-i ilâhî için çalışırlar.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:

“Sizden bir kimse rızkından firar etse bile, rızık ölüm gibi kendisini bulur.” buyuruyorlar. (Münâvî)

Vakfın şartlarından birisi olarak da “Kimseden bir şey istemeyin, geleni reddetmeyin.” diye ilân etmişizdir. Onlar ise avuç açmakla geçiniyorlar. İsteyip de topluyorlar. Bu doğru değildir.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz diğer Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:

“Cenâb-ı Allah haris (aç gözlü) ve çekiştirilen (tenkit edilen) isteyicilere buğzeder.” (C. Sağir)

“El açıp isteyenler, o el açıp istemelerindeki zül ve hakareti bilselerdi dünyâda hiçbir zaman dilencilikte bulunmazlardı.” (C. Sağir)

“Haberiniz olsun ki, dünyâ mel’undur. İçindekiler de mel’undur. Ancak Allah-u Teâlâ’yı zikretmek ve O’nun rızâsına uygun şeylerle, bilen ve öğreten kimse müstesnâdır.” (Tirmizî, Zühd, 14)

Biz hiç kimseye bağlı değiliz, kimseden de bir şey beklemiyoruz. Biz ancak Hazret-i Allah ve Resul’üne -sallallahu aleyhi ve sellem- sığınırız. Onun içindir ki cesaretle konuşuyoruz. Kimseden de korkumuz yok.

Biz “İLÂHÎ GÖRÜŞ BİRLİĞİNE DAVET” ederiz. Gelenlerin gönüllerine Hazret-i Allah ve Resul’ünün -sallallahu aleyhi ve sellem- muhabbetini ve emirlerini koymaya, her türlü bölücülükten arındırmakla yalnız Hazret-i Allah ve Resul’ünde -sallallahu aleyhi ve sellem- birleştirmeye, aralarında gerçek bir kardeşliğin tesisine gayret ederiz.

Devlet ittifaktan doğar, devletsizlik ise nifaktan.

Müslümanların birbirine yaklaşmaları, birleşmeleri, aralarında bir dayanışma husule gelmesi en büyük arzumuzdur.

Hakk Celle ve Alâ Hazretlerimiz’den niyaz ederim ki fakirin bu arzularını basiret sahibi din kardeşlerimin ibret kulaklarına ulaştırsın, feyiz ve bereketini de ihsan buyursun.

Muhakkak iç ve dış din ve vatan düşmanlarına karşı yekvücud olmamız lâzım.

Size iki numune veriyorum: Birisi Bediüzzaman Hazretleri, diğeri Hacı Süleyman Efendi. Bu zâtların icraatlarına dikkat ederseniz; ne maddeye tapmış, ne de siyaset batağına batmış görürsünüz.

Amma bugün “nurcuyuz, süleymancıyız” diyenler onların izinden ayrılmışlardır.

Birer madde abidesi olmuşlar. Ve diğerleri de böyledir.

Şayet siz de menfaate tapar, siyasete dalarsanız; iyi bilin ki mânâyı bırakmış, dalâlet batağına batmış olursunuz.

Şu Âyet-i kerime size bu hususta yeter;

“Allah hiç kimsenin göğsünde iki kalp yaratmamıştır.” (Ahzab: 4)

Ki, birini muhabbet-i Mevlâ’ya, diğerini muhabbet-i mâsivâ’ya hasretsin, bir kalpte iki sevgi yaşamaz.

Bunların icraatlarına bakıyorum. Bilhassa Ramazan-ı şerif’te dükkan dükkan dolaşıyorlar. Birer madde âbidesi olmuşlar, dilenciliği meslek haline getirmişler. Bunlar huzur-u ilâhi’ye nasıl çıkacaklar, bunun hesabını nasıl verecekler? Gerçekten bu İslâm dini için büyük bir lekedir. Bu hareketleri ile hem gayr-i müslimlere karşı İslâm’ı küçük düşürüyorlar, hem de yeni İslâm’a ısınanları soğutuyorlar.

Halbuki rızâ yolunda çalışırsak; Allah-u Teâlâ da dilerse lütfuyla tecelli eder, bir nur âbidesi yapar. Fakat rızâyı bırakıp madde peşinde koşarsak madde âbîdesi oluruz.

“Helâl lokma, vücutta ibadetle nur olur. Nurdan da hikmet husule gelir. Harama gelince; iç âlemi tahrip eder, kötülüğe tahrik eder.”

Hadis-i şerif’lerinde Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:

“Fakir ve ihtiyacı olmaksızın el açıp isteyerek yediğin şey ateştir.” (C. Sağir)

“Üç günlük kuvvete malik olan kimse için dilenmek helâl olmaz.” (Münâvî)

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:

“Sen o münafıkları gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider ve söylerlerse, dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler. Her gürültüyü, korkularından kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandırlar; onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. Allah kahretsin onları!.. Hakdan nasıl çevriliyorlar?” (Münafikun: 4)


  Önceki Sonraki