Muazzam bir teşkilatı vardır. Evvela nefisle mücadele, icabettiği zaman dalâlet ehli ile mücadele, maddi yardım yaparak mücadele... Fakat size ifşâ edeyim ki, en büyüğü kalemle mücadeledir. Buna cihad-ı ekber denir.
Nefisle mücadele çok mühimdir. Çünkü nefis ıslah edilmedikçe yapılan cihad yersizdir. Bu hususta demişizdir ki: “Ey zahid! Fethetmek için seni kuşanmış görüyorum. Fakat sen fethedildiğini bilmiyorsun. Evvela kendi içine dön, içindeki düşmanı öğren, evini ve odalarını işgaliyetten kurtar.”
Onun için insan evvela nefsini fethedecek, fetihten sonra yapacağı işleri rızâ yoluyla yapacak. Yoksa içindeki putla fetholunmaz. Evvelâ iç putunu kır, ondan sonra fethe çık.
Bir düşmanla çarpışırsın, beş kişiyle on kişiyle; fakat kalemle milyonlarla çarpışırsın. Onun için kalemle mücadeleye cihad-ı ekber demişizdir.
Bunu söylemekle sizi de bu cihada teşvik ediyorum. Ve bunu Allah namına yaptığın zaman, hiç şüphesiz ki O sana yardım eder, desteğin O olur, muhafazakarın O olur. Bütün kâinatı karşına alsan, murad ederse kılına halel gelmez.
Binaenaleyh böyle bir orduya giren insanın yapacağı işleri çok iyi bilmesi lâzım. Nefsiyle, bedeniyle, malıyla, kalemi ile cihad etmesi şarttır.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde:
“Cihad etmek üzerinize farz kılınmıştır.” buyuruyorlar. (Ebu Dâvud)
Bu yol öyle nizamlı, disiplinli bir ordudur ki, mânevî kumandanlar tarafından idare edilir. Başkumandanı da Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin vekâletini taşır.
Bu yolun önderlerine Hazret-i Allah öyle bir ikram ve ihsanda bulunmuştur ki, gayeleri ulaşmak değil ulaştırmaktır. Mânevî kumandan ordusunun selâmetini düşünür, kendi selâmetini değil.