Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAKİKİ MUTASAVVIFLAR, HAKİKİ VAHDET-İ VÜCUDCULAR VE SAHTELERİ - Ömer Öngüt Görüşleri Sözleri Kitapları Düşünceleri Yazıları Eserleri
Cep Kitapları
HAKİKİ MUTASAVVIFLAR, HAKİKİ VAHDET-İ VÜCUDCULAR VE SAHTELERİ
Bu zamanda sahayı sahteler işgal etmiştir. Sahayı işgal eden bu sahtelerin iç yüzünü ortaya döken bu eser, hakikati arayanların elinde şaşmaz bir kılavuz mesabesindedir. Hakikilerinin vasıflarını bilmeden sahtesini ayırt etmek mümkün değildir.

Mürşid-i Kâmil

Mürşid-i Kâmil


Mürşid-i kâmil; Mürşid-i hakiki olan Hazret-i Allah’ı bilendir, içinde O’nun olduğunu görendir, gerçekten kendisinin bir maske olduğunu bilendir.

Mürşid-i kâmil budur. Mürşid-i kâmil bir resimdir, Mürşid-i kâmil bir paçavradır, Mürşid-i kâmil bir maskedir.

Bunlar anlatılıyor, fakat gerçek mânâda anlaşılmıyor.

Âyet-i kerime’sinde:

“İçinizde... Görmüyor musunuz?” (Zâriyat: 21)

Buyuruyor Hazret-i Allah.

İçte gören yalnız bunlar oluyor.

Bir Âyet-i kerime’sinde de:

“Biz insana şah damarından daha yakınız.” buyuruyor. (Kaf: 16)

İçindeyim diyor, yüzün bir maske, vücudun bir elbisedir diyor. Senden sana yakınım diyor, sesleniyor. Fakat bunu hayatta hiç duymadık.

Diğer bir Âyet-i kerime’sinde ise:

“Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.” buyuruyor. (Vakıa: 85)

Her zerrede Fail-i Mutlak’ın fiilleri vardır, yani her zerrede ulûhîyet sırları mevcuttur. Onun için her şeyden her şeye yakın, fakat insan görmez. Bu Âyet-i kerime buna şâmildir.

Bu üç Âyet-i kerime’nin tecelliyâtına mazhar olduğu için Hakk’ı içte olduğunu görüyor, biliyor. Bu Âyet-i kerime’lerin tecelliyatına mazhar olmadıkça mürşid-i kâmil olamaz.

Bunu nasıl bildi? Allah-u Teâlâ bildirdiği için bildi, gösterdiği için gördü.

Bir Hadis-i kudsî’de de Hakk Celle ve Âlâ Hazretleri şöyle buyurur:

“Sonra ben yüzümle onlara yönelirim. Yüzümle yöneldiğim bir kimseye neyi vermek istediğimi, herhangi bir kimsenin bileceğini mi sanırsınız?”

Allah-u Teâlâ devamla şöyle buyurdu:

“Onlara ilk vereceğim şey nûru kalplerine akıtmaktır. İşte o zaman ben onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler.” (Hâkim)

Açık bir ifade! Yani ben onlardan haber veriyorum amma, onlar da benden size haber veriyorlar.

İşte bu Hadis-i kudsî, Allah-u Teâlâ’nın onlara verdiğini kimsenin bilemeyeceğini, onlara ihsan ve ikram ettiğini, başkasına vermediğini ve Hazret-i Allah’ı yalnız bunların bildiğini bize bildiriyor.

Bir Âyet-i kerime’de de şöyle buyuruluyor:

“Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiç bir bilgimiz yok.” (Bakara: 32)


  Önceki Sonraki