Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAKİKİ MUTASAVVIFLAR, HAKİKİ VAHDET-İ VÜCUDCULAR VE SAHTELERİ - Ömer Öngüt Görüşleri Sözleri Kitapları Düşünceleri Yazıları Eserleri
Cep Kitapları
HAKİKİ MUTASAVVIFLAR, HAKİKİ VAHDET-İ VÜCUDCULAR VE SAHTELERİ
Bu zamanda sahayı sahteler işgal etmiştir. Sahayı işgal eden bu sahtelerin iç yüzünü ortaya döken bu eser, hakikati arayanların elinde şaşmaz bir kılavuz mesabesindedir. Hakikilerinin vasıflarını bilmeden sahtesini ayırt etmek mümkün değildir.

HAKİKİ MUTASAVVIFLAR HAKİKİ VAHDET-İ VÜCUDÇULAR VE SAHTELERİ

HAKİKİ MUTASAVVIFLAR HAKİKİ VAHDET-İ VÜCUDÇULAR VE SAHTELERİ


Hakiki mutasavvıflar ve Hakiki vahdet-i vücudçular Allah-u Teâlâ’nın has ve hususi kullarıdırlar. Kendisi için yarattığı, sevdiği, seçtiği kullardır.

“Onlar sıdk makamında, kudret ve kuvvet sahibi hükümdarın huzurundadırlar. (Kamer: 55)

Âyet-i kerime’sinde beyan buyurulduğuna göre huzuru ilâhiye kabul edilenlerdir.

O zaman o kulu ile arasında hiç bir perde kalmıyor. Cezbe ile o kulunu huzuruna çekiyor, çektikten sonra dilediğini makamında lutfu ile dolduruyor. Nuru kalbe akıtması ile bu kullarının sadırlarında, kalplerinin derinliklerinde; kitap satırları arasında bulunmayan marifetullah ilmi husule geliyor.

“Allah dilediği kimseyi nuruna kavuşturur. (Nur: 35)

Âyet-i kerime’si mucibince o kul Allah-u Teâlâ’nın nuruna ve lütfuna kavuşmuştur. İşte bunlar o kimselerdir ki, gerçekten Hazret-i Allah’ın sevgilileridirler. Onlara nazar etmiştir, sıddıkiyet makamına kadar çıkarmıştır.

Zira bunlar halkı karanlıklardan çıkarırlar, Nur’a götürürler. Her iş ve icratları Hakk’ın emriyledir. Bunun için de rehber-i sâdıktırlar.

Hülâsa; Allah-u Teâlâ kimi sevip seçmişse, emanetini kime vermişse, Resulullah Aleyhisselâm’ın nûrunu kime takmışsa, işte onlar Peygamber vârisidirler.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:

“Âlimler peygamberlerin vârisleridir. buyurmuşlardır. (Buharî)

Nübüvvetin üstünde hiç bir rütbe olamayacağına göre, bu rütbeye vâris olmaktan daha büyük bir şeref tasavvur edilemez.

Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri bu Hadis-i şerif hakkında şöyle buyurmuşlardır:

“Ulema vâris-i nebidir.” denilmek câiz olduğu gibi, “Kim vâris-i nebi ise ancak âlim odur.” diye mânâ vermek de câizdir.

Bu itibarla Hadis-i şerif’e ikinci mânâyı vermek uygun olur. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ı bilmeyen ve tanımayan, Cenâb-ı Hakk’tan korkmayıp mâsiyet işleyen kimseye âlim denilmesi câiz olmaz.

Âlim billâh olan, halkı hiç bir ücret ve menfaat mukabili olmayarak liveçhillâh Hakk’a, şeriat-ı mutahhara’nın emirlerine dâvet eder. Bunlar için büyük bir müjde vardır:

“Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah’a inanırsınız. buyurulmaktadır. (Âl-i imran: 110)

Hiç bir peygamberin ümmeti vâris-i enbiyâ mertebesine nâil olamamıştır. Yâni hiç bir peygamberin ümmetin “Emr-i bil-ma’ruf ve nehy-i anil-münker vazifesi verilmemiş, ancak bu vazife ümmet-i Muhammed’e tevdî ve ihsan buyurulmuştur.

Bu vazifeyi ifâya memur olan ümmetin hayırlısından murad; ulemâ-i zâhir değildir. Zirâ ulemâ-i rüsûm denilen zâhir ulemâsına peygamber vârisi denilemez. Çünkü “İrs” tâbiri bir pederden evlâda bilâ-kesb intikal eden şeye denir. Ulemâ-i zâhirin ilmi ise irsî değil, kesbîdir. Medreselerde tahsil edilir, vehbî değildir. Vehbî olmayan ve kesbî bir ilme irs tâbiri sahih olamaz. Ulemâ-i zâhire, vâris-i enbiyâdır demek asla doğru olamaz.

Âyet-i kerime’de:

“Kulları içinde Allah’tan en çok korkanlar âlimlerdir. buyuruluyor. (Fâtır: 28)

Zira Allah-u Teâlâ’yı en çok bilen en çok korkar.

Amma sun’i mutasavvıflara gelince, onlar gerçekten şeytanın kucağındadırlar.


  Önceki Sonraki