Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAKİKİ MUTASAVVIFLAR, HAKİKİ VAHDET-İ VÜCUDCULAR VE SAHTELERİ - Ömer Öngüt Görüşleri Sözleri Kitapları Düşünceleri Yazıları Eserleri
Cep Kitapları
HAKİKİ MUTASAVVIFLAR, HAKİKİ VAHDET-İ VÜCUDCULAR VE SAHTELERİ
Bu zamanda sahayı sahteler işgal etmiştir. Sahayı işgal eden bu sahtelerin iç yüzünü ortaya döken bu eser, hakikati arayanların elinde şaşmaz bir kılavuz mesabesindedir. Hakikilerinin vasıflarını bilmeden sahtesini ayırt etmek mümkün değildir.

Ağaçlar Kalem, Denizler Mürekkep Olsa

Ağaçlar Kalem, Denizler Mürekkep Olsa


Allah-u Teâlâ bütün kâinatı yaratan kudretin Zât-ı akdes’i olduğunu kâfirlerin de ikrar ve itirafa mecbur olduklarını Âyet-i kerime’sinde haber vermektedir:

“Andolsun ki onlara ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan, mutlaka ‘Allah!..’ derler.

De ki: Hamd Allah’a mahsustur.

Hayır, onların çoğu bilmezler.” (Lokman: 25)

İnsanlar kendi fıtratlarına döndüğü, kendi vicdanlarına danıştıkları zaman bu apaçık gerçeği görebilirler. Buna rağmen Allah-u Teâlâ’ya başkalarını ortak koşmaktadırlar. Fazlasıyla uyarıldıkları halde uyanamamaktadırlar. Çoğu kişiler düşünüp tefekkür etmezler. Bu hususa dikkatleri çekilecek olsa, gereken şekilde dikkat etmezler.

Gökler ve yer Allah-u Teâlâ’nın mahluku olunca göklerde ve yerde bulunanlar da şüphesiz ki O’nundur.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Şüphesiz ki Allah ganidir ve övülmeye en çok lâyık olandır.” (Lokman: 26)

Bütün hamd ve övgüler O’na mahsustur. Her şey O’na muhtaçtır. Hiç kimse O’nu övmese dahi O, övenlerin övmelerinden, hamd edenlerin hamdinden müstağnîdir. Kâfirlerin küfrü, müşriklerin şirki sebebiyle O’na hiç bir eksiklik ve noksanlık ulaşmaz.

O’nun ilim ve kudretinde bitmez-tükenmez incelikler, uçsuz-bucaksız sırlar vardır.

Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:

“Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa ve hatta buna yedi deniz daha eklense, yine de Allah’ın kelimeleri tükenmez.

Şüphe yok ki Allah Aziz’dir, hikmet sahibidir.” (Lokman: 27)

Hiç bir şey O’nun ezelî ilminden ve hikmetinden dışarı çıkamaz.

Allah-u Teâlâ burada azamet ve kibriyâsından, celâl ve kemâlinden, en güzel isimlerinden, ilâhî sıfatlarından, hiç bir beşerin künhüne ulaşamadığı tam ve mükemmel olan sözlerinden haber vermektedir.

Kelimât-ı ilâhiye’nin sonu yoktur. Çünkü O’nun ilmine ve hikmetine sınır konulamaz, iradesini dilediği şekilde kullanır. Kayıt ve hudut tanımaksızın hükmünü icrâ etmektedir.

Allah-u Teâlâ’nın kudretinin ve ezelî ilminin noksansız ve hudutsuz olduğunu gösteren bu Âyet-i kerime’ler, kâfirlerin ölüm sonrası dirilişi inkâr etmelerini boşa çıkarmaktadır.

Diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Sizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de ancak bir tek kişinin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir.

Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir.” (Lokman: 28)

Çünkü Allah-u Teâlâ bir şeyin olmasını dilediği zaman ona “Ol!” der, o da derhal oluverir.

Bir tek şeyin yaratılışıyla bir çok şeyin yaratılışı arasında fark yoktur. Bir tek kişinin diriltilmesiyle milyonlarca kişinin diriltilmesi arasında da hiç fark yoktur. Bütün bunlar O’na göre kolaydır ve hiç bir şey O’na zor gelmez.

Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“Bizim emrimiz ancak bir göz açıp kapanana kadar bir tek andır.” (Kamer: 50)

Bir şeye ancak bir kere emreder. Az da, çok da O’nun kudreti açısından birdir.

Allah-u Teâlâ kudret ve azametini gösteren dış âlemdeki delillere işaret ederek Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“Görmez misin ki Allah geceyi gündüze ve gündüzü de geceye katmaktadır. Güneşi ve ayı da buyruğu altına almıştır. Bunların her birisi belirli bir süreye kadar hareketine devam eder.

Ve şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan tamamen haberdardır.” (Lokman: 29)

Yaz günlerinde geceden alarak gündüze katar, gündüz uzayıp gece kısalır. Gündüzler iyice uzadıktan sonra kısalmaya başlar, daha sonra gece uzayıp gündüz kısalmaya başlar. Bu da kışın olur.

Geceyi gündüze, gündüzü de geceye katması; dünyanın hem iki hareketine, hem de dünyanın batıdan doğuya doğru döndüğüne işaret etmektedir.

Güneş ve ayın belirlenmiş bir vakte kadar hareketlerini sürdürmeleri takdir edilmiştir. Her ikisi de bu takdire bağlı bulunmaktadırlar. Hareket sürelerinde bir şaşma ve aksama olmaz.

Şu kadar var ki bu durumun devamlı olarak gözler önünde cereyan etmesi, bir çok kimselerin bu manzara karşısında basiretlerini kaybetmesine sebep olmaktadır. Şaşmayan ve aksamayan bu tertip ve düzeni görememektedirler.

Allah-u Teâlâ gösterilen bu kudret eserlerinin hakiki sebebini beyan etmek üzere Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:

“Çünkü Allah Hakk’ın ta kendisidir. O’ndan başka taptıkları ise hiç şüphesiz bâtıldır.

Doğrusu Allah çok yücedir, büyüktür.” (Lokman: 30)

Kendisinden daha yüce bulunmayan yücedir ve her şey O’nun azameti karşısında boyun eğmiştir:

“Görmez misin ki, gemiler denizde Allah’ın nimetiyle akıp gider. Böylece size âyetlerini (varlığının delillerini) gösterir.

Bunlarda pek sabırlı ve çok şükreden kimseler için âyetler (işaretler) vardır.” (Lokman: 31)

Allah-u Teâlâ suda gemileri kaldıracak bir güç yaratmamış olsaydı, hiç şüphesiz ki gemiler denizin kabaran dalgalarını yararak akıp gidemezlerdi.


  Önceki Sonraki