Tevbe sûre-i şerif’inin son iki Âyet-i kerime’sini sahte peygamber Reşad Halife’nin ve kendi sahte peygamberliğinin mucizesi(!) kabul ettiği 19 rakamının sırrına(!) uymadığı gerekçesiyle kabul etmemesi ve uydurma demesi gerçek küfrüne delâlet eder.
Allah-u Teâlâ bu gibiler hakkında Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Âyetlerimizi inkâr etmek için yarışırcasına gayret sarf edenler var ya, işte onlar için acıklı bir azap vardır.” (Sebe: 5)
“Allah’ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür! Allah zâlimler güruhunu doğru yola erdirmez.” (Cuma: 5)
Bu gibilerin durumunun çok kötü olduğu, bunların zâlim oldukları haber veriliyor. Çünkü bunlar fitne ve fesat çıkarıyorlar.
“Onlar yeryüzünde durmadan fesad çıkarmaya koşarlar.” (Mâide: 64)
Bu adam da fesad çıkarmakta Tevbe sûre-i şerif’indeki son iki Âyet-i kerime’yi inkâr etmekte ve küfre kaymaktadır.
Allah-u Teâlâ Kelâm-ı kadim’i olan Kur’an-ı kerim’i bizatihi koruyacağını, muhafaza edeceğini beyan buyuruyor:
“Bir zikir olan Kur’an’ı biz indirdik ve onun koruyucusu da biziz.” (Hicr: 9)
Allah-u Teâlâ böyle buyururken, bu adamın Kur’an-ı kerim’in bu Âyet-i kerime’lerinin yok olduğunu söylemesi bu Âyet-i kerime’yi de inkârdır. Bu ise küfür üstüne küfürdür.
Bir Âyet-i kerime’yi inkâr eden kâfir olur. Bu ise bir sûreyi inkâr ediyor. Bütün beyanları açık olarak küfrüne delâlet etmektedir.
Allah-u Teâlâ Hazret-i Kur’an’ı bizzat koruyacağını ferman buyuruyor. İlâhî hüküm böyledir. Bu adam ise ilâhî hükmü bırakıp kendi zannı ile hüküm vermeye çalışıyor.
Oysa Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Onların çoğu zanna uyarlar. Gerçekte ise zan hakikat karşısında hiç bir şey ifade etmez. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarının tamamını bilmektedir.” (Yunus: 36)
•
Tevbe sûre-i şerif’inin son iki Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruluyor:
“Andolsun, içinizden size öyle aziz bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düşkündür. Mü’minlere çok şefkatli, çok merhametlidir.
Eğer sırt çevirirlerse onlara deki:
Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. O’na tevekkül ederim. O büyük arşın sahibidir.” (Tevbe: 128-129)
Resulullah Aleyhisselâm’dan bu yana gelen bütün hafızlar bu Âyet-i kerime’leri ezberlemişler, bütün muallimler okumuşlar, dünyada eski ve yeni basılan bütün Kur’an-ı kerim’lere bu Âyet-i kerime’leri yazmışlar, bu adam ise mucizesine(!) uymadığı için inkâr etmiştir. Bu inkârı bu adamın küfürde ve dalâlette olduğuna en büyük delildir.
Ubey bin Ka’b -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre “Lekad câeküm” den itibaren iki âyet, Kur’an-ı kerim’in en son nâzil olan Âyet-i kerime’leridir. (Suyûtî)
Kur’an-ı kerim bir mushaf halinde cem olunduğu zaman Zeyd bin Sâbit -radiyallahu anh- tarafından bu iki Âyet-i kerime çok araştırılmış, nihayet Resulullah Aleyhisselâm’ın kendisini iki şahit hükmünde tuttuğu Züşşehâdeteyn Huzeyme bin Sâbit -radiyallahu anh-in nezdinde bulunmuştu. (Buhâri, Müslim, Tirmizi)
Bu iki Âyet-i kerime rivayetleri itibariyle mütevâtirdir. Çünkü Ashab-ı kiram’dan hafız olan bir çok kimseler hem bu iki Âyet-i kerime’yi ezberlemiş, hem de rivayet etmiş bulunuyorlardı.
Yazmakla görevlendirilen Zeyd bin Sâbit -radiyallahu anh-, bu iki Âyet-i kerime’yi bir yerde yazılı olarak bulmadan yazamıyordu. Yazılı olarak da bulunca, ezberden bilinen bu iki Âyet-i kerime’nin kesin yazılı belgesi de elde edilmiş oldu ve Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in muvafakatıyle mushaf-ı şerif tamamlandı.