Bu Adam Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizi, onun sözlerini, yaşayışını, hayatını hafife almakta, konuşmalarında Resulullah Aleyhisselâm’ı rencide edici beyanlarda bulunmakta, Sünnet-i seniyye’yi ve Hadis-i şerif’leri inkâr etmektedir.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime’sinde:
“Biz hiç bir peygamberi, Allah’ın izni ile kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik.” buyuruyor. (Nisâ: 64)
Ona itaat etmekle Allah-u Teâlâ’nın emrine itaat edilmiş olur. Ona itaat etmeyen ise Allah-u Teâlâ’ya da, gönderdiğine de iman ve itaat etmemiş olur.
Şimdi bu bir Âyet-i kerime’dir. Âyet-i kerime’de “İtaat et!” buyruluyor. O ise hem “itaat etmem” diyor, Âyet-i kerime’ye karşı geliyor; hem de Âyet-i kerime’nin hükmünü kabul etmiyor, Âyet-i kerime’yi inkâr ediyor.
Halbuki bir tek Âyet-i kerime’yi dahi inkâr eden kâfir olur.
Resulullah Aleyhisselâm’a itaat etmek, getirmiş olduğu esasların hepsini kabul etmeyi, Sünnet-i seniyye’sine sımsıkı sarılmayı, ahlâkı ile ahlâklanıp edebiyle edeplenmeyi gerektirir.
Âyet-i kerime’de:
“Resulullah size ne verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının!” buyuruluyor. (Haşr: 7)
Bu emr-i ilâhîyi bizzat Hazret-i Allah buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor. Binaenaleyh Resulullah Aleyhisselâm’ın Hadis-i şerif’lerini ve beyanlarını hafife alanlar gerçekten imansız ve saptırıcıdırlar. Bunlar yolun başına oturmuş, halkı saptıran, âhir zaman ulemâsıdır. Halkı dinden imandan ayırıyorlar.
Bu adam zannı ile ortaya çıkmakta, şeytanın kuklası ve oyuncağı olduğunu görememekte ve bilmemektedir.
“Resulüm gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni, ona sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)” (Furkan: 43)
Nefsinin arzusunu ilâh edindiği için şirke düşmüş, şeytanın yolunda gittiği için İslâm dininden çıkmıştır.
Bu din hırsızları hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancılardır. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah’ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan fırkasıdır. İyi bilin ki, asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır.” (Mücâdele: 18-19)
•
Resulullah Aleyhisselâm’ın her emrine itaat etmek farz olup, aykırı hareket etmek ise haramdır.
Sıddık-ı Ekber -radiyallahu anh-:
“Resulullah Aleyhisselâm’ın hiç bir sünnetini terk etmedim. Eğer terk edersem, hak ve hidayetten sapıtmadan korkarım.” buyurdular. (Buharî)
İşte gerçek iman edenler bunlardır. Bu sağlam imandan mahrum olanlar ise imansızlıkları sebebiyle onun her emr-i şerif’ini hafife alırlar. Bu adamın hafife alıp küfre kaydığı gibi.
Allah-u Teâlâ kullarına ona uymayı ve yolundan ayrılmamayı emir buyurdu:
“O Peygamber’e uyun ki, doğru yolu bulasınız.” (A’raf: 158)
Bu Âyet-i kerime, Hazret-i Allah ve Resulü’ne uyanların doğru yolda olduğunu beyan ederken, ona uymayıp hafife alanların da doğru yolda olmadığını ilan ediyor. Bu adamın doğru yolda olmadığını buradan çıkarabilirsiniz.
Ey insanlar! Uyanın, Allah’tan korkun! Âlim sıfatında görünen bu cahilleri tanıyın.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde Peygamber’ine itaati emretmekte, bu adam ise ona itaat edilmemesini istemektedir. Allah’ın emri esastır, mahlukun hükmü yoktur.
“Peygamber’e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.” (Nûr: 56)
Allah-u Teâlâ ona her defasında itaat edilmesini bizzat emir buyuruyor. Ancak ve ancak bu suretle rahmete eriştireceğine vaad-i sübhanisi var. Buna aykırı hareket edenler bu rahmet-i ilahîden mahrumdurlar. Bu Âyet-i kerime’dir. Bu Âyet-i kerime’yi inkâr eden kâfir olur.
“Eğer siz gerçekten müminlerseniz, Allah’a ve Peygamberine itaat ediniz.” (Enfâl: 1)
Bu Âyet-i kerimeler mucibince, Hazret-i Peygamber’e itaat etmeyen ona itaatı hafife alan, dalga geçer gibi sözler sarfeden bu adam rahmet-i ilâhi’den mahrum kalmıştır. Küfre kaymıştır, başkalarını da kaydırmaya çalışıyor.
Allah-u Teâlâ ona itaatı kendisine yapılacak itaatla birlikte emretti. Ona yapılan itaatı kendisine yapılan itaat, ona muvafakatı kendisine muvafakat gibi saydı. İsmini ismiyle birlikte zikretti.
“Peygamber’e itaat eden, muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisâ: 80)
Buradan da anlaşılıyor ki, ona itaat etmeyip Sünnet-i seniyye’sine riayet etmeyen, Hadis-i şerif’lerini hafife alan kimseler gerçek imandan mahrumdurlar. Çünkü ona itaat Allah-u Teâlâ’ya itaattir.
•
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin Vedâ Haccı hutbesinde ümmetine bıraktığını açıkladığı ve sımsıkı sarıldıkları taktirde, hiç bir zaman yollarını şaşırmayacaklarını haber verdiği iki şeyden ikincisi Sünnet-i seniyye’dir.
Bir Hadis-i şerif’lerinde ise şöyle buyurmuşlardır:
“Ben size iki şey bıraktım ki, onlara sımsıkı sarılıp tutunduğunuz müddetçe, katiyyen sapıtmazsınız. Birisi Allah’ın kitabı, diğeri ise Resulullah Aleyhisselâm’ın sünnetidir.” (İmâm-ı Mâlik, Muvatta)
Kur’an-ı kerim’de pek çok Âyet-i kerime, Sünnet-i seniyye’ye uymanın, Resulullah Aleyhisselâm’a itaat etmenin farz olduğuna delâlet etmektedir.
“Hepiniz topluca sımsıkı Allah’ın ipine sarılın!” (Âl-i imran: 103)
Âyet-i kerime’sindeki Allah’ın ipinden murad; Kur’an-ı kerim ve Sünnet-i seniyye’dir.
Sünnet-i seniyye; Resulullah Aleyhisselâm’ın Rabbinden aldığı risaleti tebliğden ibarettir.
Allah-u Teâlâ risaleti tebliğ hususunda Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun peygamberliğini tebliğ etmemiş olursun.” (Mâide: 67)
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz biat alırken, ilk bîat şartı olarak Kur’an-ı kerim ve Sünnet-i seniyye’de bulunan emirleri dinlemeyi ve itaat etmeyi şart koşmuştur.
Bu adam Hadis-i şerif’leri inkâr ediyor. Resulullah Aleyhisselâm’ı Kur’an-ı kerim’i getirmiş ve vazifesini bitmiş olarak görüyor.
Allah-u Teâlâ’nın apaçık bir ferman-ı ilâhiyesi var:
“Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse, o gerçekten büyük bir kurtuluşa ermiştir.” (Ahzab: 71)
Burada Allah-u Teâlâ kendisine itaat ile Habib-i Ekrem’ine itaatı ayırmıyor. Kim ki bunu ayırırsa, onların dalâlette olduğunu bu Âyet-i kerime açık olarak beyan etmektedir.
Bunun yegâne sebebi; Resulullah Aleyhisselâm’ın kendi arzusu ile konuşmaması, konuştuğunun da ancak kendisine vahyedilenlerden ibaret oluşudur. (Necm: 3-4)
Allah-u Teâlâ ile Peygamberi arasında ayrılık gayrılık düşünülemez. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- e itaat; Allah-u Teâlâ’ya itaatın yolu, hatta bizâtihidir.
Resulullah Aleyhisselâm’a itaat onun Sünnet-i seniyye’sidir. Bu adam ise bu Âyet-i kerime’leri inkâr ediyor, Resulullah Aleyhisselâm’a karşı geliyor.
Halbuki Allah-u Teâlâ Peygamber’ine tâzimde bulunulmasını, tebcil olunmasını, değer verilmesini ve yüceltilmesini emretmektedir.
“Ey insanlar! Allah’a ve Peygamber’ine inanasınız, ona yardım edesiniz, onu büyük tanıyıp saygı gösteresiniz.” (Fetih: 9)
İmanın muktezası, Allah-u Teâlâ’nın ve Peygamber’inin huzurunda âdâba riayet etmek ve onu gücendirmekten son derece sakınmaktır.
Resulullah Aleyhisselâm’a hâl-i hayatında ne kadar tâzim lâzımsa, vefatından sonra da o kadar tâzim lâzımdır. Her hâl ve ahvalde hürmet vecibesini muhafaza etmek gerekir. Bu adam ise bırakın hürmeti, ona “Kur’an-ı kerim’i getirmiş işi bitmiş bir şahıs.” olarak bakmakta, onu rencide edici konuşmalar yapmakta, adeta onsuz bir din anlayışı ortaya koymaktadır.
Her kim ne şekilde olursa olsun, Resulullah Aleyhisselâm’ı incitirse, Allah-u Teâlâ’yı incitmiş olur.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri onu rahatsız edenleri, dâvetine kulak vermeyenleri, emirlerine aykırı hareket edip yasaklarından kaçınmayanları ve bu hususta ısrar edenleri çok çetin bir azapla tehdit ediyor:
“Allah’ın Peygamber’ini incitip üzenlere acıklı bir azap vardır.” (Tevbe: 61)
“Allah’ı ve Peygamberi’ni incitenlere, Allah dünyada da âhirette de lânet etmiştir. Onlara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” (Ahzab: 57)
Peygamber’e yapılan eziyetin, Allah’a eziyet mânâsına gelmesi, azabın şiddetini daha da arttırmaktadır. Çünkü o, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. İnsanların hidayete ermeleri onu sevindirir, dalâlete sapmaları onu üzer.