“Namazların sadece farzlarının kılınacağını” söylemiştir.
Resulullah Aleyhisselâm bir taraftan kendine vahyedilen Âyet-i kerime’leri Allah’tan aldığı gibi arttırma ve eksiltme yapmadan bütünüyle tebliğ ederken, diğer taraftan da onlardan ne gibi mânâlar kastedilmiş olduğunu sözleriyle işleriyle tefsir ve izah eder, sarih hükümler ortaya koyardı.
Âyet-i kerime’lerde:
“Resulüm! Biz sana bu Kur’an’ı indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın.” (Nahl: 44)
“O size bilmediklerinizi öğretir.” buyuruluyor. (Bakara: 151)
Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’inde namazın farz olduğunu bildirdi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Allah-u Teâlâ’dan aldığı vahiy ve ilham ile namazın vakitlerini, rekâtlarını, âdâb ve erkânını, nasıl kılınacağını hem anlattı hem de müslümanların gözü önünde kıldı.
Sonra da:
“Beni namaz kılarken nasıl görmüşseniz, siz de öylece kılınız.” buyurdu. (Buharî)
Bunun gibi, dinin açık bir hükmü bulunmayan esasları bir bir açıklamış, geriye birşey bırakılmamıştır.
Bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:
“Sakın sizden birinizi emrettiğim veya nehyettiğim hususlardan biri kendisine ulaşınca, koltuğuna yaslanıp ‘Bilemiyorum! Biz Allah’ın kitabında ne buluyorsak ona uyarız.’ derken bulmayayım.” (Tirmizî)
Zancılar bunu yapıyor. Zira onlar nefislerine dayanarak hareket ediyorlar.
Bu gibi kimseler bugün Hadis-i şerif’leri, sünnet-i seniyye’yi, yarında Allah-u âlem Kur’an-ı kerim’i inkâr edebilirler.