“İsâ Aleyhisselâm’ın geleceğinin doğru olmadığı” nı söylüyor.
Allah-u Teâlâ’nın semâya çektiği, deccalin fitnesi ile müslümanların iyice bunaldığı bir sırada yeryüzüne göndereceği bir peygamber olan Hazret-i İsâ Aleyhisselâm hakkında, Kur’an-ı kerim’de, Hadis-i şerif’lerde pekçok beyan vardır.
Gerçek gelecek olan Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, kıyametin en büyük ve en bariz alâmetlerinden birisidir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz ki o, kıyametin kopacağını gösteren bir bilgidir.” (Zuhruf: 61)
Allah-u Teâlâ’nın ahirzamanda kıyametin kopmasına çok az bir zaman kala göndereceği İsâ Aleyhisselâm hakkında şöyle beyanı vardır:
“Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce İsâ’ya muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o onlara şahit olacaktır.” (Nisâ: 159)
İsâ Aleyhisselâm’ın kıyamete yakın bir zamanda ineceğine dair Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyururlar:
“Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; çok sürmez Meryem oğlu İsâ âdil bir hakem olarak inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki, onu kabul eden kimse bulunmayacaktır.” (Buhari. Tecrid-i sarih: 1018)
Bu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere göre İsâ Aleyhisselâm’ın geleceği muhakkaktır. Öyle ise bu sözü Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’leri inkârdır. Âyet-i kerimeyi inkâr ise insanı küfre sokar, kişi kâfir olur.
Diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Bunlara ne oluyor ki hiç bir sözü anlamaya yanaşmıyorlar!.” (Nisa: 78)
•
Şerlerini ve ifsatlarını ortaya koymaya çalıştığımız bu adam Allah-u Teâlâ’nın dinini bırakmış, şeytanın adımlarına uymuştur. Onun içindir ki bu hale düşmüştür. Bu hale düştükleri gibi, müslümanları da bu hale düşürmeye çalışıyor.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Kim ki ben âlimim derse, bilin ki o cahildir.” (Münâvi)
Buyurduğu halde onlar kendilerini âlim yerine koyarlar, işte bu zanları onları aldattı. Âlim olduğunu sandılar, ulema sıfatı altında cehaletlerini ve küfürlerini yaydılar. Bunlar imandan mahrumdurlar. İfsatları çok, tahribatları büyüktür.
Zan, nam, şöhret, madde ve menfaat uğruna dinden çıktıkları gibi, başkalarını da çıkarmaya çalışırlar.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’Ierinde şöyle buyurmuşlardır:
“Gizli şehvetten sakınınız. Bir âlimin, insanların rağbet ve hüsnü zannını arzu edip başına toplanmasını sevdiği gibi.” (C. Sağir)
Nam ve şöhret için ilim satanların durumu budur.
Onlar dünyayı ahirete tercih ederler. Allah-u Teâlâ onları “İlmi ile dünyalık elde edenler” diye vasıflandırarak şöyle buyurmuştur:
“Onlar ise bunu arkalarına attılar ve az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kötü!” (Âl-i imran: 187)
Onlar artık Hazret-i Allah ile ilgilerini kesmişler, halk ile ilgilerini kurmuşlar. Onların alış-verişi halk iledir. Yalnız nam ve şöhret düşünürler, gösteriş, riyaset ve mevkii düşünürler. Halk da bunlara rağbet eder. Sözüne, kalıbına, elbisesine bakar.
Halbuki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Sen o münafıkları gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider, ne söylerlerse dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler.” (Münâfikun: 4)
Bu halleri ile kendilerini halkın en iyileri, en faziletlileri zannederler. Oysa bunlar nefislerine değer verdikleri için, Hazret-i Allah’ın yanında gerçekten en düşük insanlardır.