Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in gerek kapalı ve gerekse açık olarak Hadis-i şerif’lerinde haber verdiği fitnelerin gün yüzüne çıktığı bir fitne devrinde yaşıyoruz.
Bakıyorsunuz kimi dini kaldırıyor, kimisi kendine malediyor. Bir diğeri namazı, bir diğeri orucu, bir diğeri zekâtı kaldırıyor.
İslâm dinine o kadar saldırılar olacak ki, kâfirler toplanıp Kur’an-ı azimuşşan’ın hükmünü kaldıracaklar, yani değiştirecekler.
Bir çok sapıklar türeyecek. Bu sapıkların içinde kimi uluhiyet, kimi peygamberlik, kimi dabbet’ül-arz, kimi mehdilik davasında bulunacak. Kimi zinayı, kimi faizi, kimi içkiyi mübah sayacak. Hırsızlar alkışlanacak. Hazine yağmalanacak, soygun alenî olacak. Sapık türemeler bir bir, arka arkaya türeyecek.
Hepsi emr-i ilâhi’yi değiştirip kendi kurdukları dinlerine kendi hükümlerine göre karar verecekler. Onlar münafık olduklarını göstermemek ve dini İslâm’ı bozmak için, bu emri almışlar. Herbiri bu icraatı yapıyorlar. Sahte İsâ’nın (Refet Kayserilioğlu) yaptığı gibi.
Allah-u Teâlâ kâfirlerin sapıklık, müminlerin de doğru yolu bulmalarının sebeplerini açıklamak üzere Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“İşte böyle, inkâra sapanlar bâtıla uydular, iman edenler ise Rabb’lerinden gelen Hakk’a uydular.” (Muhammed: 3)
Hakk’a uymak, Hakk ehline uymakla mümkün olur. Çünkü onlar hakkı gerçekleştirmekte ve ona yol göstermekte peygamberlerin vârisleridirler.
Hakk ehline uyan hakikatı bulmuş ve hidayete ermiştir, bâtıl ehline uyan da sapıtmıştır.
“Allah insanlara misallerini işte böyle anlatır.” (Muhammed: 3)
Allah-u Teâlâ her iki zümrenin durumunu bir berzah olarak apaçık beyan ediyor ki, insanlar ibret ve öğüt alsınlar.